Çin çok büyük bir ülke, sadece coğrafi genişlik olarak değil bu büyüklük. Dünya ticaret hacminden aldığı ve dünya ticaret hacmine yaptığı katkı açısından da bir dev.
Örneğin dünya petrol tüketiminin tek başına yüzde 11’lik kısmını gerçekleştiriyor. Demir cevheri ve alüminyumda hem en büyük üretici hem de en büyük tüketici. Geçtiğimiz 10 yılda emtia piyasalarında Çin müthiş bir talep patlaması yaşattı.
Çin’de sermaye piyasası regülasyonu amaçlı yapılan düzenlemeler neticesinde Çin borsası son zamanlarda müthiş bir düşüş yaşamakta.
Düşüşün akabinde Çin ekonomisine ve özellikle Çin’in büyümesine ilişkin verilerdeki kuşkular arttı. En büyük sorgulanan unsur ise Çin’in büyüme rakamlarının gerçeği ne ölçüde yansıttığı. Çin’deki enerji tüketiminden hareketle hesaplanan alternatif büyüme oranları hiç de Çin Resmi Ajansı tarafından açıklanan büyüme verileri ile örtüşmüyor. Aradaki fark neredeyse 2.5-3 puan.
Bir an için Çin’in büyüme rakamlarının gerçeği yansıttığı dikkate alındığında, Gayr-ı Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH –GDP) içinde brüt yatırımların payı yüzde 44 olarak gözükmekte.
Şimdi soru şu: Eğer Çin yüzde 7 değil de yüzde 5 büyürse, yatırımlar nasıl şekillenecek? Yüzde 7’lik büyümeden yüzde 5’lik büyümeye düşüş, sıradan bir ekonomi için çok şey ifade etmese de, Çin’in geçmiş performansına baktığımızda bu çok düşük bir oran. Eğer böylesine bir daralma yaşanırsa, Çin’deki yatırımlarda büyük bir düşüş ortaya çıkacak. İşte aslında emtia piyasalarında yaşanan büyük düşüşün sebebi de bu.
Çin’in son dönemde aldığı devalüasyon kararları ve ardından faiz indirimi temelde ticareti artırmaya yönelik hamleler. Çin’de olası “savurgan yatırımların” kesilmesi ise talepte bir düşüş yaratma ihtimalini ortaya çıkarıyor.
Çin’de ortaya çıkacak daralma sadece Çin’in sorunu olmaktan çok öte bir anlam ifade ediyor. Nitekim Çin ile doğrudan ticaret yapan ülkeler şimdiden kara kara düşünmeye ve ekonomik tedbirler alma yoluna gitmeye başladılar.
Çin’deki büyümenin daralmasına bağlı emtia talebindeki düşüş, Çin’in en büyük tedarikçisi olan ülkelerde türbülans yaratmaya şimdiden başladı bile.
Çin’in 2014 rakamları ile en büyük satın alımcıları (Çin’den ithalat yapan ülkeler) aşağıdaki gibi:
Ülke | Çin İhracatı İçindeki Payı(%) |
ABD | 16,90 |
Avrupa Birliği | 15,80 |
Hong Kong | 15,50 |
ASEAN | 11,61 |
Japonya | 6,38 |
Güney Kore | 4,28 |
Hindistan | 2,31 |
Rusya | 2,29 |
Tayvan | 1,98 |
Yukarıda sayılan unsurlara bir de Avrupa Birliği ve Rusya’daki talep daralması hesaba katıldığında durum biraz daha vahimleşiyor.
Örneğin;
Geçtiğimiz yıl Hamburg’da yapılan iş zirvesinde, yerel yöneticiler Hamburg’u “Çin’in Avrupa ticaretine açılan kapısı” olarak lanse etmişlerdi. Gerçekten de Almanya’nın tamamı bir yana, Hamburg kenti için Çin en büyük ticaret partneri.
Dünya’nın 4. büyük ekonomisinin en büyük limanı.
Geçtiğimiz yıl (2014 yılı), Hamburg Limanı’ndaki her üç konteynerden biri ya Çin’den ya da Çin’e mal taşıyordu. 2015 yılı Haziran ayı itibariyle bu ticaret hacmi bir önceki yıla kıyasla yüzde 11 azalmış ve 1.3 milyon konteynere düşmüş durumda.
Ticaret hacmindeki azalış sadece Çin’deki ekonomik türbülanstan değil, Rusya ile olan ticarette yaşanan kayıptan da kaynaklanmakta. Çünkü Almanya’nın en büyük ticaret partnerlerinden birisi de Rusya.
Hamburg Limanı’nın dünya çapındaki hacmi yüzde 7 azalmış durumda. Bütün bunların üstüne Çin’deki durum yıl sonuna kadar da belirsiz.
Hamburg, Alman ekonomisinin adeta küçük evreni konumunda.
2009 yılında da ticaret hacminde benzer bir şekilde azalma yaşanmış, sonrasında hızla büyüyen gelişen ekonomilerle yapılan ticaret neticesinde ekonomi büyük bir sıçrama gerçekleştirmişti. Almanya’nın bugün karşı karşıya kaldığı durum global ekonomik büyümede de bir düşüşe işaret ediyor. Global büyüme gerçekleştiği sürece, Alman ihracatçısı bundan payını alacaktır diyor Dirk Schumacher (Goldman Sachs kıdemli ekonomisti).
Özetle, Çin-Almanya-Rusya-ABD- Asya ülkeleri, Japonya hepsi birbirine bağlı durumda. Küresel ticaret bir yandan ekonomik gelişmenin en büyük katkı sağlayanı iken diğer taraftan ülkeleri de birbirine bağımlı hale getiriyor. Ticaretin yerel paralarla değil de, rezerv para birimi olan dolarla yapılması, temel de hepsini ABD’ne bağlıyor.
Netice herkes Çin’in ekonomisinin dünyaya etkilerine odaklanırken, Fed’i bu olaylardan ayrı düşünemiyor.
Bizler TV'de sürekli Çin’den, Yunanistan’dan, Almanya’dan, Brezilya’dan, Fed’den, Rusya’dan bahsederken aslında olası etkileri ile Türkiye ekonomisinden de bahsediyoruz.
Örneğin Türkiye’nin en önemli ticari partnerleri Almanya ve Rusya iken ve Almanya ile Rusya yukarıdaki denklemin içinde yer alırken, Çin’in bizi dolaylı yoldan nasıl etkileneceğini önce Almanya ve Rusya’nın nasıl etkileneceğinden yola çıkarak bulmaya çalışıyoruz.
Aslında yaptığımız iş yapbozun parçalarını yerine oturtmak. İlk yapılması gereken de belki en zor iş, yapbozun büyük parçasının yapbozun neresinde şekilleneceğini bulmak.