Çin'in devalüasyonu Türkiye’yi nasıl etkiler?
Çin'deki yuan devaülasyonunun Türkiye'ye olası etkileri

Salı Sabahı erken saatlerde piyasalar Çin’den gelen şok bir haber ile şaşkınlığa büründü. Hani Salı sallanır derler ya işte tüm dünya piyasaları bir anda sallanmaya başladı: Çin Merkez Bankası kimsenin beklemediği bir anda yuanın Amerikan Doları karşısındaki değerini yüzde 1,9 oranında devalüe etti.
Çin’den gelen düşük büyüme verilerine, düşen PMI verilerine alışmışken, Çin Merkez Bankası'ndan ardı ardına gelen faiz indirimlerinden dem vurmuşken, yuanın devalüasyon haberi önce bir şok yarattı. Arkasından bu hamlenin nedenleri sorgulanmaya başlandı.
Acaba gelen bu hamle yuanın daha kolay yönetilebilmesi için ülkenin parasal sisteminin bir liberalizasyonu olarak mı algılanmalı? Çin’in düşen ekonomik performansı için bir genişleme hamlesi mi ? Kur savaşlarının yeniden başlangıcı mı? Yoksa Amerikan Merkez Bankası Fed’in faiz artırım kararına karşı alınmış önden yüklemeli bir tedbir mi?
a. Konvertibl olmayan yuanın Çin Merkez Bankası tarafından baskı altında tutulduğu çoklukla eleştiri konusu olmuştu. Hamleyi yapanın yine Merkez Bankası olduğu ve Mart 2015'ten bu yana istikrarlı bir biçimde aynı düzeyde tuttuğu göz önüne alındığında, bu hamle için liberalizasyona geçiş demek mümkün değil. Nitekim Çin Merkez Bankası tarafından yapılan açıklamada “devalüasyon”un tek sefere mahsus olduğu da vurgulanmış durumda.
b. Öte yandan Çin’den ülke dışına yapılan ticari yüklemeler Temmuz ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 8,3 düşüş kaydetmişti. Büyüme endişelerinin de sıklıkla dile getirildiği bir ortamda mevcut devalüasyonun Çin’in ihracatını artırmaya yönelik bir hamle olma olasılığı daha ağır basan bir yaklaşım. Bir tür kur vasıtasıyla genişleme politikası olarak değerlendirilebilir.
c. Kur savaşlarının yeniden başlangıcı demek için ise karşı hamleyi görmekte fayda var. O nedenle bu yaklaşıma ihtiyatla davranmak zorundayız.
d. Bir diğer ihtimal Çin Merkez Bankası’nın Eylül ayında gelmesi muhtemel faiz artırımına en uygun seviyeden yakalanma isteği olabilir ki, bu da akla çok yatkın gelen bir ihtimal.
Bu ihtimaller aklımızın bir kenarında dursun, esas soru Çin Merkez Bankası’nın bu hamlesi “gelişen ülke piyasalarını” ve özelde “Türkiye’yi” nasıl etkiler?
Aklımıza ilk gelen soru; Acaba Çin Merkez Bankası tarafından yaratılan “devalüasyon” domino taşı gibi gelişen ülke paralarının dolar karşısındaki değer kaybını tetikler mi?
Bu yeni gelişen duruma kısa ve uzun süreli perspektiften bakmak daha doğru olacaktır.
Kısa perspektiften baktığımızda, dün gün içinde gelişen ülke para piyasaları incelendiğinde en iyi dayanan para biriminin TL olduğu gözden kaçmadı. Tabii bunda Pazartesi akşamı açıklanan ve koalisyon olma ümidinin Perşembe gününe taşındığı ihtimalini piyasalara veren siyasilerden gelen açıklamalar oldu.
Perşembe günü olası bir koalisyon kurulma haberiyle birlikte muhtemelen TL dolar karşısında değer kazanmaya devam edip, olması gereken 2.65-2.70 bandına oturabilir ki, bu durum bizler açısından yaşanan bu türbülansı hasarsız atlatmak anlamına gelebilir.
Kur üzerindeki baskının kalkması TL’sının geri çekilmesine sebebiyet verecektir.
Bu geri çekilmenin şiddeti ve boyutu, yeni hükümetin süresi-bakanlıkların dağılımı-terör ortamından barışa tekrar dönüş hamleleri ile sürekli sınanacaktır. Tersi durumdaki yukarı yönlü dalgalanmayı ve yeni banda oturma ihtimalini şu an için tartışmak çok kolay değil.
Uzun perspektiften baktığımızda, ihracatçımızı artık çok daha zor günlerin beklediğini söylemek yanlış olmaz.
Çin her yerde rakip. İhracat gerçekleştirdiğimiz ülkelerde ise gerek parite gerek rekabet nedeniyle kar marjları çok düşük. Çin’in yaklaşık 2 puanlık hamlesini zaten düşük olan kar marjlarını da silip götürecektir. Böylece Çin ile zaten zor olan rekabet artık daha da zor hale geleceği için ihracat pazarlarından aynı verimi almak artık mümkün olmayacak.
Aynı durum gelişmiş ülkeler için de geçerli olduğundan, ya onlar da bu hamleye bir karşılık verecek ve böylece bir kur savaşı yeniden başlayacak ya da mevcut pazarlarını Çinli şirketlere kaptıracaklar ve dolar ve euro pahalı hale geldiği için Çin’e yaptıkları ihracatlarındaki düşüşe razı olacaklar.
Bizim ihracatımızın düşmesi zaten dar olan iç taleple birleşince düşük büyüme hızına bizi taşırken, ihracat gerçekleştirdiğimiz Almanya, Fransa, İngiltere gibi gelişmiş ülkelerin büyümelerinin zayıflaması da bizi ihracat pazarlarının daralması anlamında vurabilecektir.
Böylece aslında ihracatçıyı bekleyen iki tehlike mevcut: Çin’in indiği fiyatlardan teklif verememek nedeniyle kaybedilen pazarlar ile daralan mevcut pazarlar nedeniyle düşen ihracat.
Türkiye’nin bu hamleye nasıl bir karşılık vereceği henüz meçhul. Ancak büyük bir ticaret tehdidi ile karşı karşıya kaldığımız hususu ise çok net.
TL’nin değer kaybına göz yumulsa, Fed faiz artırım kararı öncesinde umulanın aksine çok daha yüksek bir kur değeri ile karşı karşıya kalınabilir. Bu kez henüz yeni yeni düzelmeye başlayan enflasyon hedeflerinden kur geçişkenliği nedeniyle vazgeçmek gerekebilir ki, bu da bir faiz indiriminin uzun süre rafa kalkması, tam tersine bir faiz artırımına Türkiye’yi taşıyabilir.
Türkiye’nin sağlı sollu gelen hamlelere karşı durabilmesi için ise öncelik bir hükümet yapısının oluşmasından geçiyor.
Merkez Bankası'nın tek başına küresel hamlelerle başa çıkabilmesi mümkün değil.
Zaten Merkez Bankası’nın da risk almayı sevmeyen bir yönetim yapısı olduğu dikkate alındığında yeni küresel ekonomik düzende hamle yapıcı değil figüran olma ihtimalimiz kuvvetli bir olasılık olarak karşımıza çıkıyor.