Parite mi? Katma Değer mi?
İhracatta gerilemeyi sadece ihracatçıların belirttiği gibi “kur etkisi” ne bağlamak, gerçeklerle yüzleşmekten sürekli kaçmak anlamına geliyor

İhracatımızda son 12 ayda bir düşüş trendi var. En son Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) tarafından Mayıs ayı ihracat rakamları açıklandı. Buna göre:
Mayıs ayında ihracat 10,8 milyar dolar olarak gerçekleşti
TİM verilerine göre Mayıs ayında ihracat geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 19 gerileyerek 10 milyar 819 milyon dolar oldu. Yılın ilk 5 ayında toplam ihracat yüzde 8,3 gerileme ile 61 milyar 296 milyon dolar olarak gerçekleşti. Son 12 aylık ihracat ise geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 2,7 gerileme ile 151 milyar 725 milyon dolar oldu.
İhracatın geriliyor olması kötü haber zira büyümeye olan etkisi doğrudan. Artık ekonomiyle en amatörce ilgilenenler bile Türkiye Ekonomisinin iki temel olguya bağlı olduğunu biliyor. Bunlar: İç Talep ve İhracat.
İç talep uzun zamandan beri Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından alınan önlemler neticesinde sınırlandırılmış durumda. Sıkı duruş halen devam ediyor. Dolayısıyla bu cepheden Türkiye Büyümesine katkı beklemek çok iyimser olur.
İhracatta ise gerilemeyi sadece ihracatçıların belirttiği gibi “kur etkisi” ne bağlamak, gerçeklerle yüzleşmekten sürekli kaçmak anlamına geliyor.
29.Mayıs.2015 Tarihinde açıklanan Nisan ayı dış ticaret rakamlarında ilginç veriler vardı.
Bunlardan ilki İsviçre’ye olan altın ihracat rakamımızdı. İsviçre’ye yapılan ihracat ile Almanya, Türkiye’nin ihracatında birinci ülke olma özelliğini Nisan ayı için kaybetti. Bir taraftan Almanya’nın ikinci sıraya oturması dikkat çekerken, diğer taraftan dünya altın piyasasında etkisi çok da fazla olmayan İsviçre’nin bir anda üst sıralarda yer alması diğer bir şaşırtıcı olgu oldu.
Sn. Ekonomiden Sorumlu Bakanımız Ali Babacan, Almanya’ya ihracatın düşüşünü kur etkisine bağladı. Almanya pazarı için bu doğru. Ancak yine Sayın Babacan aslında bir başka gerçeği daha söyledi. Şöyle ki; Türkiye’nin ihracatı, ihracat yaptığı ülkelerin alım gücü ile doğru orantılı. Ülkelerin alım gücü arttığında ya o ülkelerin ekonomilerinde iyileşme olduğunda bu durum, Türkiye’nin ihracatını da olumlu etkiliyor. Örneğin İspanya ve İngiltere’ye ihracatımızın artış göstermesi bu çerçevede değerlendirilebilir.
Sayın Babacan bu ikinci durumu yani ülke ekonomilerine bağlı olan ihracat yapımızı 12 yıldır ihracatçılara anlatmaya çalıştıklarını ancak bunda başarılı olamadıklarını söyledi. Ekonominin en başındaki kişinin sözlerini referans kabul edersek, ihracatta geriye yönlü hareketi sadece “parite” ile açıklamak işin kolaycılığı olacaktır.
Nitekim, ülkelerin ekonomik gelişmeleri ve parite etkisinden daha büyük bir açmaz, Türkiye’nin ihracat ve ithalat yapısındaki çarpıklık.
TÜİK verilerini esas aldığımızda, teknoloji yoğunluğuna göre dış ticaret verileri, ISIC Rev.3 sınıflaması içinde yer alan imalat sanayi ürünlerini kapsar.
Nisan ayında ISIC Rev.3’e göre imalat sanayi ürünlerinin toplam ihracattaki payı %94,3 olarak gerçekleşmiş.
Yüksek teknoloji ürünlerinin imalat sanayi ürünleri ihracatı içindeki payı %3, orta yüksek teknolojili ürünlerin payı ise %29,8 olarak gerçekleşmiş. Oysa geçen yılın aynı döneminde (Nisan 2014) bu veriler sırasıyla % 3,5 ve % 33,4 imiş. Yani özetle geçen yıldan bu yana ihracatımızın yapısında yüksek ve orta yüksek teknoloji ürünlerin payı azalmış. Artık daha az teknolojik ürünler ihraç ediyoruz. Sıkıntı tam da bu noktada. Katma değer yaratmayan ve kolay vazgeçilen ürünler, ekonominin sıkıntıda olduğu dönemlerde dış ülkelerin taleplerinin daha düşük üretim maliyetleri olan ülkelere kaymasına sebep oluyor. Az teknolojik ürünler kolay vazgeçilen ürünler oluyor. Üründen vazgeçilince onu üreten ülkeden de kolaylıkla vazgeçilebiliyor.
Oysa ithalatta durum farklı. Türkiye’nin ithalatında bir önceki yıla göre önemli bir düşüş olmasına karşılık, imalat sanayi ürünlerinin toplam ithalattaki payı %82,3. Yüksek teknolojili ürünlerin 2015 Nisan ayında imalat sanayi ürünleri ithalatı içindeki payı %19, orta yüksek teknolojili ürünlerin payı ise %43,4 olarak gerçekleşmiş. Geçen yıl aynı dönemde (Nisan 2014) bu veriler sırası ile %14 ve % 42,9 imiş. Yani ithalatımız azalmasına karşılık yüksek teknoloji ürünlerin payı ithalat içinde artmış. Aynen yukarıda bahsettiğimiz durum olmuş. Ekonomi daha kötü iken, teknoloji az ürünlerden vazgeçip, yüksek teknoloji ürünlere yönelmişiz.
Seçimden hangi sonuç kim çıkar bilemem ama tek gerçek şu: Mevcut ihracat yapısı ile deniz bitti kara göründü. Türkiye mutlak suretle yüksek teknolojiye ve bu teknolojiyi sağlayacak yüksek nitelikli eğitime yönelmeli. Bu yöneliş açıklanan tedbirlerle mümkün değil. Çok daha fazla ihtimam gerekiyor. Ancak her şeyden önce mevcut yapı ile yürümenin mümkün olmadığına inanmak lazım. Özetle konu sadece “parite” den ibaret değil.