Dönemin Fed Başkanı Ben Bernanke'nin 22 Mayıs 2013'de, ekonomideki iyileşme ile birlikte, tahvil alımının yavaşlatacağına ilişkin açıklamasının etkileri özellikle gelişen ülkelerde çok şiddetli hissedildi. Paranın çıktığı yere, yani ABD'ye geri döneceği endişeleri sonucu bu ülkelerden yoğun sermaye çıkışları gerçekleşti ve bu ülke para birimlerinde ciddi değer kayıpları yaşandı.
Ardından Fed'in Ekim 2014'te nihayet parasal genişlemeyi durdurması ve ekonomideki düzelmenin güçlenmesi ile birlikte faiz artırımına gideceğini işaret etmesi sonucu, doların neredeyse tüm paralar karşısındaki kazançları devam etti.
Uluslararası alandaki bu gelişmelerin yanında, başta Merkez Bankası'nın bağımsızlığına ve görev alanına ilişkin tartışmalar ve siyasi gerginlikler, TL'nin dolar karşısındaki kayıplarının diğer paralara oranla daha fazla olmasına neden oldu.
Fed'in varlık alımlarını durdurma işareti verdiği tarih ile günümüz arasındaki döneme baktığımızda, 22 Mayıs'ta 1.84 lira civarında seyreden doların yüzde 43.7 yükselerek, 13 Nisan'da 2.6573 ile rekor seviyeye çıktığını, aynı dönemde sepet kurun da yüzde 28.8 arttığnı görüyoruz.
Kurdaki bu ciddi yükselişler sonucu, şirketler ve bireyler, kur dalgalanmalarının fiyatlara nasıl yansıyacağı ya da yansıması gerektiği üzerine tekrar kafa yormaya başladılar ve bu istikrarsızlık karar alma süreçlerini daha güç hale getirdi. Enflasyon hedeflemesine geçen merkez bankaları için ise en önemli zorluklardan biri ithalat fiyatlarının ve kur şoklarının iç fiyatlar üzerindeki etkisini değerlendirmek oldu.
Buna bağlı olarak, daha ziyade akademik alanda ya da merkez bankası çalışmalarında ön plana çıkan kur geçişkenliği konusu piyasalarda daha fazla anılır oldu. Döviz kurvu geçişkenliği, kurdaki değişmelerin fiyatlar, yani enflasyon üzerindeki etkisine deniyor ve döviz kurlarındaki yüzde bir puan değişmenin fiyatlara yüzde olarak etkisi ile ölçülüyor.
Hepimizin bildiği üzere, döviz kurlarının yükselmesi ithal malların fiyatlarını ulusal para cinsinden artırarak enflasyonun doğrudan yükselmesine sebep olurken, aynı zamanda, ithal malları fiyatlarının yükselmesi, toplam arzın azalmasına ve devamında fiyatlar seviyesinde artışa neden oluyor.
Merkez Bankası, 2001 krizinden sonra dalgalı kura, 2002 yılından itibaren, fiyat istikrarını ön plana çıkararak "örtük enflasyon hedeflemesi"ne ve 2006'dan itibaren de "açık enflasyon hedeflemesi"ne geçti. Bunun yanında, 2001 krizi sonrası bankanın bağımsızlığı güçlendirildi. Bu önemli adımların ardından enflasyon dinamikleri değişti.
Merkez Bankası'nın kur hareketlerinden ziyade fiyat istikrarına ağırlık vermesinin ardından, ekonomik birimlerin fiyatlama yaparken döviz kurlarını daha az dikkate almaya başladıkları ve kurlardan fiyatlara geçiş etkisinin azaldığı saptandı.
Bilimsel çalışmalar, dalgalı kur rejimine geçildikten sonra kur geçişkenliğinin azaldığını, ancak kur şoklarının belli bir yönde ve inatçı olması durumunda, geçişkenliğin tamamlanmasının zaman aldığı ve boyutunun büyük olduğu gösteriyor. Diğer bir deyişle, kur şokları yeterince inatçıysa, enflasyon dinamikleri üzerinde ciddi etkisi oluyor (Exchange Rate Pass-Through in Turkey: It is Slow, but is it Really Low?, Merkez Bankası, Nisan 2005)
Merkez Bankası adına Dinçer Dedeoğlu ve Hüseyin Kaya'nın gerçekleştirdiği Model Belirsizliği Altında Döviz Kurunun Enflasyona Etkisi başlıklı çalışması, 2003-2013 döneminde kur geçişkenlik katsayılarına daha somut bir şekilde bakmamızı sağladı. Bu çalışmada, katsayıların yüzde 4-8 aralığında değiştiği bulundu.
Merkez Bankası'nın Ferhat Arslaner, Doğan Karaman, Nuran Arslaner ve Süleyman Hilmi Kal tarafından hazırlanan, Mayıs 2014 tarihli Model Ortalaması Yaklaşımıyla Türkiye’de Enflasyon Hedeflemesi ve Döviz Kuru Geçişkenliği İlişkisi başlıklı çalışmasında ise, Türkiye'ye ait döviz kuru geçişkenliği katsayılarının diğer gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi yüksek olduğu, ancak geçişkenlik sürecinin kısa sürede tamamlandığının görüldüğü belirtildi..
Aynı çalışmada, fiyatlama davranışında da bir asimetri belirlendiği, döviz kurları artışının fiyatlara pozitif yönde yansıdığı fakat döviz kurlarındaki düşüşün fiyatlara yansıtılmadığı belirtilirken, yüksek geçişkenlik derecesinin ise, geçmiş döviz krizleri ve bunun üretici davranışlarında yarattığı dönüşüm ile ekonominin yüksek seviyedeki dışa açıklığına bağlı olduğu sonucu çıkarıldığı vurgulandı.
Tüm bu çalışmalar ve siyasiler ve bürokratlardan gelen açıklamalar, kurlardaki artışın enflasyon üzerinde ciddi etkilerinin olduğunu ve kur geçişkenliğinin yalnızca akademisyenleri ilgilendiren bir konu olmadığını gösteriyor. Ekonominin dışa açıklıkoranı arttıkça kur geçişkenliğinin de güçledndiği, ancak serbest 2001 krizinden sonra alınan önlemlerin belirsizliği azaltması ve ekonominin gücünü artırması sonucu, kur geçişkenliğinin azaldığı vurgulanıyor. Dövizin yeniden rekor kırmaya başladığı bu dönemde, bunun enflasyon üzerindeki etkisini daha ciddi düşünmenin tam zamanı.