Rus gazının Karadeniz’den geçerek Bulgaristan üzerinden Avrupa ülkelerine ulaştırılacağı Güney Akım projesine Aralık 2014 ‘de son verdiğini açıklayan Rusya, sürpriz bir kararla Türkiye ile Türk Akımı projesine başlayacaklarını duyurdu.
Meclis genel kurulunda onaylanan hükümetler arası anlaşmayı takiben startı verilen Türk Akımı iki koldan oluşmakta, ve 35 milyar metre küp Rus gazının bir kola Lüleburgaz’dan Türk tüketicilere, diğer yarısının İpsala koluyla Avrupalı gaz tüketicilerine iletileceği bir uluslararası mega proje.
Ocak 2018 itibariyle yüzde 84’luk kısmı tamamlanan 910 km offshore (ve 180 km onshore) boru hattından oluşan ve 7 milyar dolara mal olacak projenin Türkiye ayağının 2018 sonunda faaliyete geçmesi planlanıyor.
Son dönemde, maestroloğunu Rusya’nın yaptığı Türk Akımı veya 11,2 milyar dolarlık Kuzey Akım–2 projeleri eskiden Ukrayna ve Polonya üzerinden Avrupa’ya gönderilen Rus gazının bu transit ülkelerin bypass edilmesi suretiyle alternative güzergahlar üzerinden taşınmasını öngörüyor. Dolayısıyla, bu projeler Türkiye dâhil üzerinden geçtiği hat boyunca birçok ülke için ciddi politik ve ekonomik etkiler yaratacak demektir.
Özellikle Kuzey Akım-2 projesinin Baltık Denizi’nden geçirilerek Polonya ve Ukrayna’nın gaz transit haritasının dışına itilmesi Avrupa Birliği (AB)’nin itiraz ettiği hatta bu iki ülkenin yoğun lobi çalışmalarıyla Rusya’ya yaptırım uygulama noktasına gelinen bir konu.
Aslında Avrupa cephesinde konu oldukça net! 32 trilyon metre küple Iran’dan solar dünyanın en büyük ikinci doğal gaz rezervine sahip olan Rusya’ya yüzde 37 oranında bağımlı olan ve bunu azaltma yollarını arayan Avrupa, gaz tedarik ettiği ülke yelpazesini genişletmek için son on yıldır uygun yasal zemini sağlamaya çalışıyor.
2009 yılında yayınladığı 3’üncü Enerji Paketi (TEP) ve ikincil mevzuatlarla enerji tedarikçilerinin birden fazla piyasa aktivitesinde bulunmasının ve özellikle stratejik enerji altyapı ve network’lerine sahip olmasının önünü kapayıcı aksiyonlar almakta.
Bunda amaç 28 üye ülkenin bağlayıcı bir AB mevzuatıyla tek bir enerji piyasası altında birleştirilmesi ve sektör paydaşlarının monopol uygulamalardan korunarak altyapı ve network hizmetlere adil olarak erişimini sağlamak.Esasen AB, Güney Akım projesinden başlayarak Rusya’nın Avrupa pazarına yönelik tüm güncel projelerine ve Bulgaristan, Macaristan, Slovenya, Yunanistan gibi ülkelerle hükümetler arası anlaşmalar yapmasına TEP kapsamında karşı çıkıyor.
Hareket alanı oldukça kısıtlanan Rusya’nın, Güney Akım yerine aniden AB üyesi olmayan Türkiye ile Türk Akımı projesine başlayacağını açıklaması birazda bu yüzdendir.Fakat projenin Avrupa ayağı hala belirsizliğini korumakta… Ve AB tarafından Rusya’ya gerekli izinlerin çıkmaması durumunda Türk Akımı projesi hâlihazırda gaz sevkiyatımızı yaptığımız Mavi Akım benzeri bir Türkiye-Rusya projesi olarak kalma riskiyle de karşı karşıya.
Bu resme son dönemde dâhil olan A.B.D.’de üzerine birkaç şey söylenmesi gereken bir ülke. En son Kasım ayında Türk Akımı projesine karşı çıktığını yineleyen ve kendiside ciddi bir gaz üreticisi olan A.B.D. için 508 milyon nüfuslu AB büyük gaz rezervlerini – özellikle sıvılaştırılmış gaz (LNG) formunda- satabileceği çok büyük bir coğrafya. Dolayısıyla Rusya ile bu Pazar için sıkı bir rekabete halinde.
Cumhurbaşkanı Donald Trump’ın Ağustos sayında Kuzey Kore, Rusya ve Iran aleyhine açıkladığı ambargo paketi özellikle Rusya’yı finans, savunma ve enerji sektörlerinde zayıflatmaya yönelik bir hamle olarak algılanıyor.
Rusya ile Kuzey Akım-2 projesini hayata geçirmeleri durumunda anlaşmaya taraf AB ülkelerine dahi yaptırım uygulayabileceğini belirten A.B.D.’ye karsı Rusya’nın tepkisi ise projelerinden –kendisi finanse etmek zorunda kalsa dahi (Avrupa’dan yasal garanti almak şartıyla)- vazgeçmeyeceği yönünde. Böylece Rusya Karadeniz ve Akdeniz’deki askeri ve ekonomik varlığını NATO ve A.B.D.’ye rağmen korumuş olacak.
Diğer taraftan, Rusya’nın 2017’nin son günlerinde Çin’in CNPC’I ile Masaya oturarak boru hattından depolama tesisine, doğal gaz santrallerinden gazlı araçlara kadar bir dizi proje için kordinasyon anlaşması imzalaması elindeki pazarları yeni oyunculara öyle kolayca kaptırmayacağının bir göstergesi.
Türkiye açısından ise konu biraz daha karmaşık. Almanya’dan sonar Rusya’nın ikinci büyük gaz ithalatçısı olan Türkiye ihtiyacının yüzde 53’ünü Rusya’dan tedarik etmekte. Ankara her ne kadar alternative tedarikçilerle proje geliştirip, LNG ithalatını artırsa da gerek altyapı eksikliği gerekse güvenlik/politik sebeplerle Rusya’ya olan bağımlılığının yakın gelecekte azalması zor görünüyor.
Fakat bu yakın ilişki, tarafların Rusya’nın sürekli yukarı yönlü seyreden gaz fiyat politikaları yüzünden sarsıntı yaşamadıkları anlamına gelmiyor. Özellikle post-Sovyet dönemde fiyat kartını Türkiye dâhil birçok ülke için dış politika malzemesi olarak kullanmaktan çekinmeyen Rusya, Türkiye tarafından birkaç kez uluslararası tahkim’e götürülme konusunda uyarılmış bulunuyor.
Ama Rusya’nın enerji sektörümüzdeki derin rolü, serbetleşme kapsamında gaz ithalatı yapabilmeleri için lisanslandırılan özel enerji şirketleriyle “BOTAŞ’dan farklı fiyatlarla gaz satma karşılığında” yüzde 50’leri geçen ortaklıklar kurması onu farklı bir kategoriye koymakta.
Türk Akımı’nın tamamlanmasıyla ülkemize gazı direk ulaştıracak olan Rusya, 2021’e kadar Batı Hattı’ndan gaz almaya devam edecek olan bu şirketlere (ki bu hat Ukrayna’yı kapsıyor) yeni düzenlemeler önermek durumundadır. Diğer yandan ülkemizin 4.800 MWe’lik ilk nükleer santralini yapmak, işletmek ve garantörü olmak üzere 2010’da anlaşma imzalanan Rusya’nın Türkiye enerji piyasasındaki ağırlığı her geçen gün artmaktadır.
Gaz fiyatları BOTAŞ, Gazprom ve özel enerji şirketleri arasında tartışıla dursun, Türkiye’nin dikkat etmesi gereken bir diğer konu da Azerbaycan ile 2011 yılında imzaladığı ve yapımı devam eden Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı(TANAP) projesidir. AB’nin de desteklediği bu projeyle Azeri gazının önce Trans-Adriyatik Boru Hattı’na sonrada Türkiye üzerinden Avrupaya taşınması hedefleniyor, Ilerde Türkmenistan ve kuzey Irak gazının da TANAP’a dahil edilmesi planlar arasında.
Fakat hem Türk Akımı’yla Rus gazının, hem de TANAP’la Azeri gazının Avrupa’ya aynı Ipsala noktasından taşınacak olması,ve bunun oluşturacağı ‘muhtemel’ bir rekabet Türkiye için ilerleyen vadede sorun yaratabilir. Bu da iyi bir diplomasiyle yönetilmek zorunda kalınacak bir süreç demektir.
Türkakımı projesinin birçok Balkan ülkesi üzerinde de önemli ekonomik etkileri olacaktır şüphesiz. Örneklemek gerekirse, Bulgaristan Türk Akımı’nın yaratacağı hacmi baz alarak Varna yakınlarında bir Balkan Hub kurmak istiyor. Aynı zamanda Yunanistan sınırında ki inter konnektör yatırımlarına da hız vermiş durumda. Benzer şekilde Sırbistan, Varna üzerinden Yunanistan’a; Makedonya ise hem Sırbistan hem de Bulgaristan’a ulaşmak için boru hattı çalışmalarına başlamış durumda.
Fakat zaten Rusya’nın bu ülkelerin enerji piyasalarındaki dominant pozisyonu göz önüne alındığında, alternative rotalar geliştirip LNG ithalatında adım atmadıkları sürece bu ülkelerin Rusya’ya enerji anlamında daha da bağımlı hale gelmeleri kaçınılmaz olacaktır.
*Yükseklisans eğitimini 2006 yılında Yeditepe Üniversitesi’nde tamamlayan Onur Demir, Türkiye doğalgaz sektörü ve Avrupa Birliği kapsamındaki liberalleşme sürecini konu alan doktora çalışmasını Cambridge’de tamamlamıştır. Akademik çalışmalarının yanı sıra 2010 yılından itibaren direktörü olduğu OED Marketing & Consultancy Services şirketinde Güney Asya ülkeleri başta olmak üzere çeşitli şirketlere danışmanlık hizmeti vermektedir.
** Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve BusinessHT'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir. Ayrıca burada yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değil, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Bu nedenle, sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir.