“Hocam uzun süredir konuşamıyoruz, gelecek yıla sarkmasın diye aradım. Bu arada; 18 Aralık’ta bankalarla ilgili BDDK tarafından yayımlanan 'Döngüsel Sermaye Tamponu (DST)' uygulamasına ilşkin açıklamalarının ne anlama geldiğini anlamak istiyorum.”
DST, Basel 3 uygulaması çerçevesinde bankaların karşı karşıya kaldıkları riskler için bulundurmak zorunda oldukları sermaye tutarını belirleyen yeni bir düzenleme.
Biliyorsun, 1988’den bu yana bankaların sermaye yeterliliğine ilişkin uluslararası düzeyde, Bank for International Settlements (BIS) tarafından oluşturulmuş bulunan Basel Komitesi tarafından alınan kararlar var. Tavsiye niteliğinde alınan kararlar belirli bir uyum sürecinden itibaren ülkeler tarafından uygulanıyor.
Basel 1 kararları bankaların kredi riskleri için minimum yüzde 8 oranında sermaye bulundurulmasını tavsiye etmiş ve biz dahil birçok ülke de bu kararı uygulamaya başlamıştı. Ancak 1997 Asya Krizi’nin ardından Basel 2 yayımlandı. Çünkü bankaların yalnızca kredi riskinden değil, piyasa risklerinden (kur, faiz, emtia, hisse senedi, karşı taraf) ve operasyonel risklerinden dolayı da batabileceği anlaşıldı.
Artık bankalar saydığımız bu üç temel riske dayalı olarak Risk Ağırlıklı Varlıklar Tutarını (RAVT) hesaplayarak bunun minimum yüzde 8’I kadar sermaye (özkaynak) bulunduracaklardı. Ancak bu da yeterli olmadı 2007’de yaşanan finansal kriz, bankaların Basel 2 kurallarını uygulamalarına rağmen batabileceğini gösterdi. Bunun sonucunda Basel 3 kararları devreye sokuldu.
“DST adı verilen düzenlemeyi mi kastediyorsunuz?”
Yalnızca DST değil, Basel 3 ile birlikte bankaların likiditelerinin güçlendirilmesine yönelik olarak Likidite Karşılama Oranı, istikrarlı fonlamayı sağlamaya yönelik Net İstikralı Fonlama Oranı, krizlere neden olan yüksek kaldıraçların sınırlanmasına yönelik Kaldıraç Oranı ve bankaların sermayelerini güçlendirmeye yönelik düzenlemeler geldi.
Öncelikle sermaye tanımında “kaliyeti yükseltmek için ”Çekirdek Sermaye” tanımı güçlendirildi ve örneğin RAVT’nın minimum yüzde 2’si kadar çekirdek sermaye bulundurulması koşulu 4.5’e yükseltildi. İşte DST de sermaye güçlendirilmesi için Basel 3 tarafından devreye sokulan “güçlendirmelerden” biri.
“DST’ye ancak geldin Hocam…”
Ne yapalım işin temelinden alırsak daha iyi anlaşılır. Demek ki krizler, bankaların düzenlemesi ve denetlemesi konusunda bazı önlemlerin alınmasını ve geliştirilmesini zorunlu kılıyor. Ekonomik ve finansal göstergerdeki bozulmaların sonucu ortaya çıkabilecek kayıplar, bankaların kullandırdığı kredilerin finansal sektörü tehdit eder hale gelmesi durumunda öz kaynakların kayıpları karşılayamayacak düzeylere gerilemesi gibi ilave koşullar için Basel 3 bankalara, RAVT’nın yüzde 2,5’ine kadar ek ilave Çekirdek Sermaye bulundurulmasını zorunlu kılıyor.
Şimdi geliyoruz asıl noktaya: DST düzenlemesini sakın yalnızca sermaye düzenlemesi olarak düşünme. Bu aynı zamanda kredilerde istikrar sağlamaya yönelik bir düzenleme. BDDK’nın uygulama düzenmesine baktığında “kredi açığı” kavramına yer veriyor. Kredi / GSYİH oranından yola çıkarak, bu oranda bir düzensizlik yani uzun dönemli trendlerden sapma olduğunda bankaları uyarıyor. Uzun süredir kredi riskleri ile ilgili yapılan düzenlemeler, kredilerin tüketici kredilerinden ticari-kurumsal kredilere yönlendirilme girişimlerinin bir uzantısı olarak görülebilir DST.
Daha açık bir anlatımla muhafazakar bankalar kredi vermek istemediğinde otorite “kredi açığını” gerekçe gösterek bankalara “Döngüsel Tampon Oranı” hedefi verip bankayı izleyecek. Banka “ben kredi vermek istemiyorum” diyemeyecek. Krediler “otoritenin” dikte ettiği düzeyde devam edecek.
“Hocam o zaman çok temkinli davranmak isteyen bankanın özgürlüğü de kalmıyor, bu arada Sermaye Yeterlilik Oranı da yüzde 8’in üzerine çıkıyor değil mi?”
Doğru. Bankalar “ben risk algıladım” bu nedenle kredi vermek istemiyorum gibi bir argümanı öne süremeyecek. Otoritenin risk algısına ve/veya kredi politikasına göre hareket edecek.
İkincisi de doğru: DST ek ilave çekirdek sermaye zorunluluğu getiriyor. Kabaca sermaye yeterlilik oranı yüzde 8’den 10.5’e yükseliyor. Bankalar ilave ek sermaye tutarını düzenleyici kurumların direktifi ile belirli bir uyum süreci çerçevesinde yerine getirecekler. Dolayısıyla bankaların kar dağıtımlarına da bu ilave ek sermaye tutarının durumuna göre karar verilecek. Yani bankalar kar dağıtmak için otoriteden izin alacak. Dolayısıyla bankacılık yapmak gittikçe zorlaşacak.
Artık bundan sonra bir bankacılık krizi yaşanmaz değil mi?
Basel 1 düzenlemesi geldiğinde de “artık bankacılık krizlerinin yaşanmasının çok zor” olduğu söylenmişti. 1997’den buyana birçok banka battı veya çok zor koşullarda faaliyet göstermek zorunda kaldı. “Artık bundan sonra olmaz”, kapitalist sistemin işleyişine ters bir önerme olur. Yani daha çok Basel kararı görürüz…
“Hocam iyi yıllar dilerim”
Ben de barış içinde huzur ve sağlık dolu nice yıllar dilerim…