Arkadaşım, “Hocam kabul ediyorum; ciddi biçimde politik risk artmış durumda ama fiyatlara yansımıyor değil. Bak, BİST nerelere geldi dolar bazında hisse senetlerindeki erime 25 milyar USD aştı. Daha ne olsun?” diye “merhaba” demeden telefonda konuşmaya başladı.
Haklısın aslında dolar bazında birçok şey değişti ama genel eğilime bakıldığında sanki yaşanan tüm olumsuzluklar “normalleşme” olarak değerlendiriliyor. Biraz gerilere gidip hatırlayalım. Türkiye; komşularla ilşkilerini geliştirmeye yönelik adımlar atmaya çabalayan, AB ile müzakerelere başlamış, AB muktesebatını uygulama konusunda istekli ve özerk kurumların yaşaması için özen gösteren konumundan nerelere geri döndü. Şimdi gündemimiz o kadar farklı ki terör kucağımızda, doğu ve güneydoğuya yatırım yapan birçok girişimci ne yapacağını şaşırmış durumda belirsizlik ve çatışma sürecinin ne kadar süreceği belli değil. İnsanlar toplu taşım araçlarını tercih etmemeye, büyük AVM’lerden uzak durmaya çalışıyor. Biz ise 7 Haziran’da seçim yaptık tam iki ay geçmiş koalisyon görüşmeleri devam ediyor.
“Koalisyon için görüşüyorlar ya hocam. Daha ne yapsınlar?”
Vatandaş dört yılda bir oy vererek politikacıya “nerede yanlış, nerede doğru yaptığını ve bundan sonra ne yapması gerektiği” konusunda ayar verir. Vatandaş ayar verdi: Bu açılım dediğiniz süreç tek parti ile değil daha geniş katılımlı bir oluşumla yürütülmeli dedi. Geniş mutabakat istedi. Bazı şeylerin yanlış yapıldığı konusunda uyardı. Vatandaş görevini yaptı ama sonuç yetersiz. Bir şekilde erken seçim seçenekleri, küçük oy hesapları yapılmaya başladı. Değerlendirme yapan arkadaşlarımız bu süreci “normalleşme” diye pazarlamaya çalışıyor. Bunlar normalleşme ise anormalleşme nedir diye merak etmeye başladım.
“Moody’s bile açıklama yapmadı, pas geçti Hocam”
Zaten sorun burada: Mooddys açıklama bile yapmadan notumuz konusunda kayıtsız kaldı ya piyasalar bir “oh” çekti. Bu hafta da kurardık diye. Oysa Türkiye’de geniş mutabakatlı hükümet kurulmayışının ve belirsizliğin maliyetleri çok büyük. Bu konuda uyarı bile yapmayı gerek duymayan kurumların değerlendirmeleri ne kadar gerçekçi olabilir? Sonuçta bu kuruluşlara inanarak Türkiye’ye gelmiş birçok yatırımcı var. Moody’s nasıl açıklama yapsın? Yabancı borsada portföyünü eritmiş, faiz ve kur yukarı yönlü olduğu için diğer menkul kıymetlerde de zarar yazmaya başlamış...
“Hocam bize ne yabancıdan?”
Bunu ben de keşke bu kadar rahat söyleyebilseydim. Uluslararası sermaye artık riskten kaçmaya çalışıyor, USD değer kazanıyor, emtialar aşağı yönlü. Bu durumda Türkiye’ye gelecek paranın miktarı azaldığı gibi maliyeti de artıyor. Bu kurumlar neden Türkiye’yi yatırım yapılabilir ülke olarak değerlendirmişler di? Uluslararası Rezervler, kısa vadeli dış borcun üzerine çıkmıştı; şimdi tersi oldu. Özel sektörün dış borçlanmasını kontrol edin dediler; kontrol edilemedi, şirketlerin açık pozisyonları 175 milyar dolar düzeyinde bulunuyor. Cari Açığın GSYİH’ya oranını yüzde 4’ün altına çekmemiz gerekiyor; büyümeyen ekonomimiz ve düşen emtia fiyatları ortamında bu oran hala yüzde 5’lerin üzerinde seyrediyor. Ülkenin Net Yatırım Pozisyon Açığının yani Türkiye’nin açık Pozisyonunu GSYİH’nın 35’inin altına çekin dediler; hala oran yüzde 50’lerde dolaşıyor. Biz hala “onlar bizim kendi paramız, yurtdışından bir şekilde gelmiştir, korkulacak bir şey yok. Bu kadar açık pozisyonumuz yok” diye birbirimizi kandırıyoruz. Ben dedikodulara mı yoksa Merkez Bankası’nın (MB) yayınladığı verilere göre mi konuşacağım? O zaman MB neden, Finans Dışı Firmaların Döviz Pozisyon ve Net Uluslararası Yatırım Pozisyonu rakamlarını yayınlayıp günceliyor?
“Hocam politik riskten nerelere geldik…”
Aslında daha fazlası var: büyümeyen ekonomide piyasa likiditeye susamış durumda. Nakit akışları bozulmuş. Gazetelerde haberler vardı: Konya’da Adana’da kredi kartları üzerinden aylık tefeci faizleriyle büyük işlemlerin gerçekleştiğini okuyoruz. Mersin’den başlayarak birçok şehirde ekonomik sıkıntılar ciddi boyutlara ulaşmış durumda. Bütün bu maliyetleri kim üstlenecek dersin?
“Tabii ki biz Hocam…”
Daha ağırını ödemeden rasyonel olana dönmeliyiz. Sermayemiz zaten kıt. Bunları küçük hesaplara alet etmemeliyiz. Riskleri görmezden gelerek duyarsız davranmaya devam edersek; ödeyeceğimiz faturalar kaldırılamaz düzeye gelebilir…