Türkiye’nin döviz trafiği
Türkiye'de 2002 yılından bu yana uygulanan 'düşük kur-ucuz ithalat' politikasının sonuçları...

Nasılsa arkadaşım arar diye hazırlık yapmaya başladım. Bu hafta arkadaşıma 2002 yılından bu yana uygulanan “düşük kur-ucuz ithalat” politikasının sonuçlarını vereyim istedim. Telefon çalınca hemen açtım…
“Hocam bakıyorum sen de benim telefonumu bekler olmuşsun, hemen açtın” dedi.
Hemen açtım çünkü sana bazı rakamlar vereceğim. İlginç olabilir…
“Rakamlar ne ile ilgili Hocam?”
Türkiye’nin 12 yıldır uyguladığı politikanın sonuçlarını rahatlıkla görebileceğin rakamlar. Öncelikle cari açık rakamını vereyim: 2003-2014 yılları arasında Türkiye’nin uyguladığı 'düşük kur-ucuz ithalat' politikası sonucu 12 yılda açık yaklaşık 445.0 milyar dolar olmuş. Cari açığın GSYİH’ya oranı bu dönemde yıllık ortalamada yüzde 5.8 olarak gerçekleşmiş. Biliyorsun cari açığın GSYİH’ya oranının yüzde 4’ü aşmaması gerekiyor…
“Hocam tamam biz cari açık verdik ama bu açığı finanse etmişiz, önemli olan bu değil mi?”
“Tabii ki bu açık mutlaka kapatılmıştır ama önemli olan kalitesi. Biz, bu açığı sermaye hareketlerinden gelen yani doğrudan yabancı sermaye yatırımı, dış borçlanma ve portföy yatırımı ile kapatmışız. Sermaye hareketleri ile Türkiye’ye 2003-2014 yıllarında 517 milyar dolar girmiş. Bir de biliyorsun nedeni bilinmeyen girişler var: Net hata ve noksan olarak adlandırılıyor. Bu türden giren para miktarı aynı dönemde toplam 29.3 milyar dolar. İki rakamı topladığında (Sermaye hareketleri ve net hata noksan) toplam giriş 546.8 milyar dolara ulaşıyor…
“İşte kapatmışız Hocam. Dedim ya önemli olan kapatmak…”
Dur bakalım o kadar kolay değil. Net hata noksan (29.3 milyar dolar) ve portföy yatırımları 'sıcak para' olarak kabul edilir ki bu dönemde gelen net portföy yatırımı 150.8 milyar dolar olmuş. Net hata ve noksan rakamını da buna eklediğinde toplamda 180 milyar dolarlık sıcak para gelmiş demektir. Dışarıdan gelen paranın üçte biri sıcak para olarak giriyor. Bunun ne anlama geldiğini şimdi göremiyorsun ama önümüzdeki dönemde ABD’de normalleşme politikaları ile faiz oranları yükselir ve dolar likiditesi sıkışır ise gelen bu sıcak paranın yeniden çıkabileceğini hesaba katman gerekir. İkincisi, ülkemizde cari açığın yapısallaşması söz konusu ki bu durumda ileride dolar sıkılaşmasının elimizdeki dövizleri hızla erittiğini görebilirsin. Nereden baksan risk var. Diğer taraftan biliyorsun gelen bu 546.8 milyar doların 272 milyar doları da dış borç. Toplam 402 milyar dolar olan dış borcun yaklaşık 125 milyar dolarının da kısa vadeli olduğunu unutma. Bunlar bizden döviz olarak istenecek…
“Hocam ben senin rakamları toplayıp çıkarttım: Cari açık 445 milyar dolar ama giren 546.8 milyar dolar. Arada yaklaşık 102 milyar dolar fazla giriş var. Bu nerede?”
Bu fark ülkenin uluslararası rezervleri olarak Merkez Bankası (MB) ve bankalarda bulunuyor. 2002 yılı sonunda Türkiye’nin bankalar dahil rezervleri 38 milyar dolar idi. Bunun 28 milyar doları MB’ye, 10 milyar doları da bankalara aitti. 2014 yılı sonunda ülkenin toplam rezervleri yaklaşık 140 milyar dolar olduğuna göre, söylediğin fazla giriş ülkenin rezervlerini yükseltmiş. Aslında kabaca bir şey daha eklemeliyim: Bankaların döviz rezervi 2002 yılından bu yana neredeyse aynı. ROM mekanizması devreye girdiği için sadece MB rezervlerinde bir artış var. Yani ülkedeki tüm dövizler MB’nın elinde toplanmış durumda…
Bir de bankalardan bahsedeyim sana. Eskiden bankalar dışarıdan aldıkları dövizlerle pozisyon açar ve ağırlıklı olarak Devlet İç Borçlanma Senetlerine (DİBS) yatırırlardı. Dolayısıyla kur patladığında bankalar ellerindeki portföylerden büyük zarar yazarlardı. Bu zararı çıkarmak için de kamudan daha yüksek faiz talep ederlerdi…
“Peki şimdi ne değişti Hocam?”
Şimdi ise bankalar TL ve döviz borçlanıp içeride yüzde 30’u döviz yüzde 70’i de TL cinsinden kredi kullandırıyor. Kendileri pozisyon açmıyor. Dolayısıyla pozisyon açıkları kredi kullanan müşteriler de. Bir de bankalar TL cinsinden karşılık ayırma yerine ROM mekanizmasını kullanarak TL kaynaklarının neredeyse tamamını kredi olarak kullandırıyor.
“Bankalar açısından bunun ne sakıncası var Hocam?”
Eğer dışarıdan gelen döviz likiditesi azalırsa, bankaların yalnızca döviz değil TL cinsinden kredi verme konusunda sıkıntıları artar. Diğer taraftan kur yükselmesi bankaları doğrudan değil ama açık pozisyondaki müşterileri kanalıyla etkileyebilir.
“Hocam bankaların genelde dövizdeki artışa neden karşı durmaya çalıştıklarını ve Fed’in faiz artışını ertelemesine neden bu kadar sevindiklerini anlıyorum. Ama Hocam önünde sonunda bu olacak. Bunun yerine daha sağlam politikalar geliştirmek gerekmiyor mu?”
Haklısın. Kısa vadeli düşünüp durumu idare etmeye çalışıyorlar. Ne diyeyim ki? Bunun sürdürülebilirliği gerçekten çok zor. Haftaya YP kaynaklı 'kredi mekanizmasının' bankaların kredi faizleri üzerine etkisini tartışalım…