Seçime Özel: Döviz (8)
Seçim sonrası dövizin yönü ne olur?

“Döviz ne olur hocam ?” diyen arkadaşım olayın peşini bırakmıyor. Yine aradı…
“Hocam seçim akşamı sonuçlar yayınlandıktan sonra döviz aldı başını gitti. Piyasalar bu sonuçları beğenmediği için acaba?”
Geçen hafta ben sana sıkışan USD likiditesi ortamında para ve maliye politikalarının nasıl şekillenebileceğini ve siyasi ortamın nasıl değişeceğini konuşalım demiştim. Hadi bunu bir hafta erteleyelim. Anladım sen yine kısa vadeli bakalım demek istiyorsun. Öncelikle şunu belirteyim: eğer piyasalar geçen hafta, anket ve asimetrik enformasyonlara inanıp veya inanmış gibi yapıp borsa endeksini bu kadar yükseğe taşımamış olsalardı ve dövizin “yapılan banka satışlarıyla” baskılanmasına alkış tutmamış olsalardı, bu kadar büyük hayal kırıklığı yaşamazlardı. Piyasalar maalesef gerçekçi değil, kendi inanmak istedikleri hikayelere bizi inandırmak istiyorlar. Geçen haftalarda üstünde durduğum gibi politik riskleri de görmek istemiyorlar. Bu nedenle gerçekçi fiyatlamalardan uzaklaşıyorlar…
“Haksızlar mı hocam bak şimdi koalisyon çıkacak. Bu istikrarın bozulması demek buna tepki veriyorlar…”
Bu seçimlerle halkın tercihinin başkanlıktan yana olmadığını anlıyoruz. Bir de halk koalisyonu işaret ediyor. Bu şekilde karar verdi diye vatandaş rasyonel davranmadı diyemeyiz. Bir şeylerin yanlış gittiğine vatandaş dikkat çekti. Bunu sakın ekonomiden koparmayalım. Eğer vatandaş ekonomide işlerin iyi gittiğini “cebinde” hissetse idi sonuç böyle olmayabilirdi. Özel sektör yatırımlarındaki gerileme de bir sinyaldi. Ama görmek istemedik. Biz politik risk deyince yalnız tek parti-koalisyon ikilemini anlıyoruz. Oysa bu riskin yalnızca bir bölümü: Dış politika ve ilişkiler, üretilen kararların ve uygulamaların meşruiyeti, kurumlarla ilişkiler, bürokratik kapasite kullanımı, siyasi şiddet, siyasa uygulama ve iletişim, ekonomik istikrar, parlamento desteği politik riski belirleyen bir çok faktör var…
"Peki hocam anladım vatandaşın ne demeye çalıştığını ama bundan sonra ne olacak ?”
Şimdi oldukça sancılı, kaos dolu bir 45 güne başlıyoruz. Bu süreçte bir hükümet çıkması gerek. Normal bir ülkede bu kolayca gerçekleşebilirdi veya diyalog yoluyla partiler bir araya gelir istikrar üretirdi. Ancak bu çok kolay görünmüyor. Eğer Cumhurbaşkanı yani hükümeti kimin kuracağına karar veren “partilerüstü” mercii seçim döneminde meydanlara çıkmamış olsaydı. İşimiz kolaydı. Partiler birbirlerini eleştirirler ama sonuçta ülke hükümet çıkarırdı. Oysa partilerüstü mercii muhalefet partileri ile birebir meydanlarda söz düellosuna girdi. Buradan kolay bir çözüm çıkar mı?
“Haklısın hocam kolay bir çözüm görünmüyor.”
İşte benim anlatmak istediğim konu bu. Dediğim gibi önümüzdeki 45 gün Türkiye’de siyasi atmosferin hangi yöne evrileceği, bu atmosferden bir istikrar üretilip üretilmeyeceğini tahmin etmek çok güç görünüyor. Birbirimizi “ötekileştirmeden” bu sürecin nasıl atlatılacağı konusunda belirsizlik var ise yapılacak olan risk almamak ve/veya “mümkün” ise riski yönetmektir. Bu haftalık ne demek istediğimi bilmem anlatabildim mi? Haftaya görüşürüz