Arkadaşım, “Hocam geçen hafta bana üretimin bileşiminde ithalat bağımlılığının nelere yol açabileceğini bir de dövizde yaşanacak bir sıkıntının TL krediler üzerindeki etkisini anlatayım demiştiniz, hatırladınız mı?” diye aradı.
“Tabii ki hatırladım. Daha o kadar yaşlanmadım. Ama sen çok gençsin. Geçmişte Türkiye’nin ithalat yapamadığı dönemleri hatırlamazsın.” dedim.
“Bugünle ne ilgisi var hocam?”
“Türkiye’de 2002 yılından bu yana uygulanan politikalar maalesef üretim bileşimini değiştirdi. Üretip yurt içi ve yurt dışına mal satmak istendiğinde ithalat hızla artmaya başlıyor. Çünkü değerli TL üretimde ithal girdi kullanımını hızla artırdı. Ucuz ithalat yerli üretimi adeta tasfiye etti. 2002 yılından bu yana dünyada likidite bol ve ucuzdu. Döviz açığımızı kolayca ve düşük maliyetle karşılayabiliyorduk. Ama artık özellikle USD likiditesinin daraldığı ve maliyetinin artacağı bir döneme giriyoruz. Yeterince döviz bulamadığımız takdirde artık büyümek yani üretimi artırmak hayal olur. Bununla da kalmaz; 1970’lerin ikinci yarısında olduğu gibi mal kıtlıkları kuyruklar, karaborsa ve yüksek enflasyonla karşı karşıya kalırız. Sakın, 2002 yılından bu yana uygulanan “olağanüstü politikalara” bakarak değerlendirme yapma.”
“Olmaz öyle şeyler hocam, bir şekilde hallederiz…”
“Bir şekilde halledersin de bunun maliyetlerini düşünmek gerek. Yeni dönemde kıtlaşacak olan USD likiditesine ulaşmak için bizim gibi ülkeler yarışacak. Her ülke kendine likiditeyi çekmenin yollarını arayacak. Şimdi olmazsa gelecek bir tarihte olacak. Aslında herkes bunun farkında ama içinde bulundukları pozisyon ve riskler, kısaca menfaatler şimdilik gerçeklerin üzerinin örtülmesini gerektiriyor. Ama korkunun ecele faydası yok. USD likiditesinin kıtlaşması ve maliyetinin yükselmesi kurları olduğu gibi enflasyonu da yükseltecek.”
“Tamam hocam, tabii ki USD likiditesi kıtlaşacak bunu biliyoruz da bunun TL kredilerle ilgisi ne?”
“İşte asıl noktaya geliyoruz. Birincisi, Türkiye için USD çok önemli. USD’nin kıtlaşması Türkiye’nin kredi yaratma potansiyelini sınırlayacak. Çünkü döviz bizim için borç ama aynı zamanda kaynak, özellikle de USD. Bankalar dışarıdan kaynak temin ederek içeride dövizin bollaşmasına dolayısıyla kurların gerilemesine ve TL faizinin de düşmesine neden oluyorlar. Aynı zamanda ROM mekanizması ile USD’nı bizim merkez bankamıza zorunlu karşılık olarak yatırıyorlar ve dolayısıyla TL kredi yaratımı için kullanıyorlar. Kısaca USD ile TL birbirinin ayrılmaz bir parçası. USD olmadan bankaların TL kredi yaratmaları da zorlaşır. Şimdi gelelim ikinci noktaya: Bak döviz yukarı doğru hareketini sürdürdükçe ithalat yapmak pahalı hale gelir ve büyüme de kesintiye uğrar. Ekonomik aktiviteler yavaşlar. Bankaların verdiği kredilerde de sıkıntı başlar. İthalatçı sektörler, dövizde pozisyon açığı olanların nakit döngüleri bozulur. Bu durumda, sence bankalar kredilerini artırır mı yoksa azaltır mı?”
Arkadaşım iç çekerek, “azaltır hocam” dedi.
“Evet azaltır. Dövizdeki yükseliş, yalnızca döviz endeksli kredilerle ilgili risk yaratır diye düşünürsek yanılırız. Dövizdeki yükselme TL cinsinden kredilerin de kısılmasına neden olur. Aslında önümüzdeki dönemin en önemli riski; döviz kuru yükselişi değil, TL kredi riskidir.”
“Hocam yedi hafta oldu, hala dövize gelemedin”
“Ben geldim de sen anlamak istemiyorsun. Gel seninle haftaya, sıkışan USD likiditesi ortamında para ve maliye politikalarının nasıl şekillenebileceğini ve siyasi ortamın nasıl değişeceğini konuşalım. Yunanistan ve Portekiz gibi Güney Avrupa ülkelerinden öğreneceklerimiz var… ”