“Hocam bu hafta bana ne anlatacaksın bakalım” dedi arkadaşım. Hâlâ bıkmadı. Israrla haftada bir aramaya devam ediyor.
“Sen bıkmadıysan daha anlatacağım şeyler var: Geçen hafta, Türkiye’de hangi kesimler dövizin yükselmesini istemez sorusunun yanıtını vermiştim. Bu kez işin diğer tarafına bakacağız; dövizin yukarı doğru tırmanmasını etkileyen faktörleri bu hafta anlatacağım. Sonra, düşer mi yükselir mi bakarız…”
“Dövizi yukarı doğru baskılayan faktörlerden en önemlisi ekonomik ortam. Biliyorsun, Türkiye’de cari açık yapısal bir sorun haline dönüştü. Biraz büyüsek cari açık riskli düzeylere yükseliyor çünkü üretimimiz ithalata bağımlı hale geldi. Bak, petrol fiyatlatı geriliyor, dünyada hammadde fiyatları geriliyor, ekonomide büyüme performansı da üç yıldır zayıf. Buna rağmen Cari Açık yani Türkiye’nin mal ve görünmeyen kalemlerden oluşan döviz açığı Mart ayı itibariyle yıllık 45 milyar dolar civarında. Ekonomimiz 2011 yılında yüzde 8’in üzerinde büyüdüğü ve hammadde fiyatları ve petrolün bugüne kıyasla yüksek seyrettiği ortamda cari açık, 75 milyar dolar olarak geçekleşmişti…”
“Hocam açık varsa kapatılmıştır…”
“Doğru, açık mutlaka sermaye hareketleri ile kapatılmıştır. Ama sermaye hareketlerinin niteliği çok önemli. Eğer kısa vadeli sermaye girişleri yani portföy yatırımları ve 'net hata' ve 'noksan' adı verilen nedeni bilinmeyen (!) döviz girişleri ile kapatılıyorsa ki cari açığn neredeyse yarısı bu kalemlerle kapatılıyor, bu ne kadar riskli olduğumuzu ortaya koyar. Ama bak bizim döviz ihtiyacımız yalnızca Cari Açık ile sınırlı değil…”
“Başka ne var hocam?”
“Bir de bizim bir yıl içinde çevirmemiz gereken dış borçlar var. Ne kadar biliyor musun; tam 165 milyar dolar. Bunun içinde kısa vadeli dış borç ve dış borcun faizleri var. “
Arkadaşım, “kim bu borçlular hocam?”
“Toplam 165 milyar dolarlık bir yıl içinde çevrilmesi gereken borcun 1.2 milyarı Merkez Bankası’na; 4.6 milyar doları devlete; 107.7 milyar doları bankalara ve 51.5 milyar doları da banka dışı kesime ait. Kısaca bir yıl içnde bulmamız geren rakam cari açık ile birlikte 210 milyar dolar.”
“Biz çeviririz hocam, şimdiye kadar neler çevirdik (!)”
“Doğru neler çevirdik ama bu kez işler eskisi gibi değil. Çünkü ABD eninde sonunda normal para politikasına geçecek. Önümüzdeki ay olmassa Eylül ayında, olmassa yıl sonunda faizleri artıracak. Dolar likiditesi azalacak. Fonlara ulaşmak kolay olmadığı gibi maliyeti de artacak. Sen 402 milyar dolar toplam dış borç stoğunun maliyetinin nasıl artacağını bir düşün… Ama her şeyin eskisi gibi olmayacağını MB da biliyor, ekonomi yönetimi de… Bak gümrüklerdeki para girişini rahatlatmak için acil kolaylaştırmalar yapıldı…”
“Bu anlattığım ekonomik etkenlerdi. Oysa döviz kurlarını yukarı doğru itebilecek diğer faktör de politik riskler. Suriye’de durum ortada; ne olacağı belli değil. Irak da farklı değil. Barzani’nin süresi Ağustos ayında dolacak. İran-ABD açılımı ve Ortadoğu’da İran’ın belirleyici konuma ulaşması, Rusya’nın bölgedeki arayışları, Akdeniz’de Çin Rusya ortak tatbikatı, Rusya’nın Karadeniz’deki hareketliliği, AB ülkeleri ile politik olarak yaşadığımız gerginlik, Mısır ve Libya ile gerilen ilişkilerimiz, Kürt açılımı ve PKK ile gelinen nokta… Daha bunlara ekleyebilirim…”
“Daha ne ekleyeceksin hocam. Ne kaldı geriye?”
“Olur mu… Daha yurt içindeki seçimler, seçimlerin sonucunda ortaya çıkacak politik ortam, HDP’li HDP’siz parlemento aritmetiği, bürokratik işleyişin gelecekte ne olacağı, ekonomi yönetiminin yeni dönemde şekillenmesi, MB’de yapılacak değişiklikler, kurumlarla ilişkiler…”
“Dur hocam dur. İyi ki bir soru sordum. Konu nerelere geldi…” dedi arkadaşım.
“Sen o zaman beni başkasıyla karıştırdın herhalde. Ben işin her boyutunu sana anlatmak zorundayım. Yoksa gidip herhangi birine de sorabilirdin. O sorduğun da tutturabilirdi. Biliyorsun bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir…”
“Ama hocam (!)”
“Aması yok. Gerçekler bunlar. Bu faktörlere bakıp risk alıp almayacağına karar vereceksin. Yoksa sana tünelin ucu göründü derler. Oysa görünen gelen bir trenin ışığı da olabilir…”
“Tamam hocam haftaya yine arayabilir miyim? sorularım olabilir…”
“Her zaman. Daha sana üretimin bileşiminde ithalat bağımlılığının nelere yol açabileceğini anlatacağım. Sen gençsin hatırlamayabilirsin. Bir de dövizde yaşanacak bir sıkıntının TL krediler üzerindeki etkisini de anlatmam gerek ki zinciri tamamlayalım. Haftaya görüşürüz…”