Türkiye'de tarım sektörü son yıllarda oldukça talihsiz bir süreç yaşıyor.
Geçtiğimiz yıllarda başta don, dolu, kuraklık gibi olumsuz iklim koşulları yüzünden üretici zor bir sezon geçirmişti. Bu yıl ise tarım sektörü golü iklimden değil jeopolitik krizlerden yedi.
Ortada büyük bir belirsizlik var.
Türkiye ile Rusya arasında artan gerilimin ekonomik sonuçlarını şimdiden kestirmek güç ama ortada bir risk var, görünen köy kılavuz istemez.
Üreticisinden ihracatçısına kadar bir çok sektörde şu an herkes kaygılı ve akıllarda bundan sonra ne olacağına dair soru işaretleri var.
1,3 milyar dolarlık tarım ihracatına karşı 2,8 milyar dolarlık ithalat yaptığımız Rusya ile ticaretteki 'soğuk savaş' dönemi bundan sonraki üretim ve ihracat politikamıza nasıl yansır?
Tarımsal ihracatımızda Rusya'nın payı yüzde 7'ler seviyesinde. Rusya'ya gerçekleştirdiğimiz toplam ihracatta ise tarımın payı yaklaşık yüzde 20 civarında. Burada da pastanın neredeyse tamamına yakınını yaş sebze ve meyve ihracatı oluşturuyor.
Tablo böyleyken “Yandık, bittik” demenin bir anlamı yok. Ama böyle günlerde ve durumlarda kriz yönetiminin önemi daha da ortaya çıkıyor.
Başbakan Davutoğlu, önceki gün Rusya'nın yaş sebze ve meyveye yönelik bazı yaptırımlarına karşı Türkiye'nin dünyada pazar sıkıntısı olmadığını söyledi. Başka yerlere ürün satılabileceğini ve bunun tedbirlerinin alınacağını açıklayan Davutoğlu, “Olay olduğu anda ben bunu arkadaşlarla planlamaya başladım. İhracatçılarımızın zarar görmemesi için de gereken tedbirleri alırız” dedi.
Bu, ihracatçı açısından önemli bir açıklama ancak üretici tarafında hâlâ belirsizlik söz konusu. Çünkü bu ürünleri ihraç eden kadar üreten de kaygılı. Sırf Rusya pazarına yönelik üretim yapan çiftçiler var. Birçok ürün ihracat kapısı kapanacağı için iç piyasaya sunulacak. Haliyle içeride fiyatlar düşecek. Bu durum ilk etapta tüketici açısından iyi bir haber olarak görünse de orta ve uzun vadede tarımsal üretimin istikrarı açısından risk yaratabilir. Çünkü önemli olan ucuz ya da pahalı üründen öte dengeli bir fiyat politikasıdır. Üretici bu işten zarar ederse arz tarafı ileriki dönemlerde tehlikeye girer.
Buna benzer bir senaryoyu yıl içerisinde Rusya'da yaşanan devalüasyon ile test ettik. Rublenin değer kaybı sonucu Rusya'da alım gücü azalınca tarımsal ürün ihracatımız olumsuz etkilenmişti. Bu sefer ürünlerin bir kısmı iç pazarda kaldı ve içeride kısa süreli de olsa bir fiyat dengesizliği oluştu.
Türkiye'de tarımsal üretim ortada hiçbir risk yokken bile arz ve talep tarafındaki dengesizlik ve fiyat istikrarsızlığı yüzünden sorunlu bir yapıda. Buna bir de bugün yaşanan sorunları eklediğinizde Türkiye'de tarımsal üretim yapmak kumar oynamakla eşdeğer hale geliyor.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, 1 Ocak sonrası için Rusya'nın Türkiye'den alımını durduracağı ürünlerin toplam değerinin yıllık bazda 764 milyon dolar seviyesinde olduğunu açıkladı.
Peki üretici tarafında nasıl bir tedbir alınabilir? Üreticinin endişeleri nasıl giderilir?
Devletin kriz yönetimi adına tıpkı ihracatçılara yönelik yaptığı açıklamalar ve aldığı önlemler gibi üretici tarafında da bazı tedbirler açıklaması ve hazırlık yapması kaygıları azaltabilir.
Örnek mi?
Üreticinin desteğe ihtiyacı var. Kredi borçlarının faizsiz ertelenmesi, destekleme primlerinin erken ödenmesi gibi adımlar atılabilir. Zaten parti programında yer alan girdi maliyetlerinde KDV'lerin kaldırılması vaadi biran önce hayata geçirilebilir.
Aynı şekilde ürün çeşidi tarafında devletin üreticiyi yönlendirmesi gerekir. Yıllık olarak biz içeride ne kadar yaş meyve sebze tüketiyoruz, ne kadarını ihraç ediyoruz, bunların hepsinin verileri mevcut. Buna göre bir üretim politikası yaratılmalı. Fazla üretim için alternatif pazarlar ya da eldekileri katma değerli ürünlere dönüştürmenin yolları hazırlanmalı. Bunlar bugünden yarına atılacak adımlar olmasa dahi önceden altyapısının hazırlanması gerekir.
Artık iklim değişiminden tutun da jeopolitik risklere kadar tarımsal üretim ve ihracatı riske atan bir çok faktör çevremizde mevcut. Gıda güvenliği gibi stratejik bir konunun önemi her geçen gün artarken Türkiye'nin artık sadece A planına takılı kalmaması lazım. B ve C planlarını da hazırlaması gerekir. Bugün riskin adı Rusya'dır ancak yarın başka bir konu risk olarak karşımıza çıkabilir.
Bu konuda önemli bir mesajı Antalya Ticaret Borsası Başkanı Ali Çandır veriyor. 30 yılda oluşturulan Rusya pazarını kaybetmek istemediklerinin altını çizen Çandır, “Elbette bundan sonra biz de yumurtaları farklı sepetlere koymanın yollarına bakacağız” diyerek konunun önemine işaret ediyor.
Kısacası yukarıda bahsettiğimiz türde adım ya da açıklamalar üretici tarafında moralleri yükseltecek ve piyasada üretim adına güven yaratacaktır.