ABD ticaret savaşları bağlamında dünyanın geri kalanına adeta meydan okuyor. İran’a uygulanan yaptırımlar, Çin, AB, Meksika, Kanada, Rusya ve Japonya'ya karşı gündeme gelen tarifeler yalnızca ülke ekonomilerini değil, küresel ekonomiyi de tehdit ediyor. Sizce ABD’nin stratejisi küresel ekonomiye gelecek dönemde nasıl yansıyacak?
Bugünlerde Amerikan yönetimi tarafında bir stratejiden bahsetmek oldukça zor. Hükümet içerisinde anlaşamayan iki kanat var--liberaller ve korumacılar- ve korumacı taraf şu anda üstün konumda. Ben bu politikaların sürdürülemeyeceğine inanıyorum; hatta Başkan Trump aniden fikrini değiştirebilir. AB ile yapılan anlaşma bunun gerçekleştiğine dair sinyaller içeriyor. Küresel borç çok yüksekken ve dünyanın birçok yerinde iyileşme süreci henüz sıkıntıdayken, korumacı engeller koymak dünya ekonomisine zarar verecektir. Hem ABD'de, hem de dünyanın birçok yerinde büyüme hız kesecek ve tüketiciler yeni vergilerin etkilerini ceplerinde hissedeceklerdir.
PwC ekonomistlerinin hazırladığı ‘2050’de Dünya’ raporuna göre ABD dünyanın en büyük ekonomisi olma tahtını Çin’e devrediyor ve ekonomik büyüklük açısından E7 ülkeleri G7 ülkelerini dahi geride bırakacak bir ivmeyle yükseliyor. Bu değerlendirmeye katılıyor musunuz?
Ekonominin büyüklüğünü ölçmenin farklı yöntemleri var; bazı görüşlere göre satın alma paritesi baz alındığında Çin zaten şu anda Amerika'dan daha büyük bir ekonomi.
Bana göre bu konu dışı bir durum, burada daha ilginç olan Çin büyümesini sosyal uyum içerisinde götürüp götüremeyeceği ve bu ilişkinin dünyanın geri kalanı için ne ifade edeceği. Benim düşünceme göre, ne Amerika’nın ne de Çin'in kendi iradesini başkalarına dikte edebildiği, çok merkezli bir dünyada yaşıyoruz. Amerika merkezli dünya güncel gerçekliğimizden ziyade tarihsel bir bölüm olarak kaldı. Ancak, Çin şu anda yeni egemen güç olmaya yeterli değil, belki de gelecekte gönülsüz olacak. Böyle bir gelişme Amerika ve Avrupa'daki birçok liberalin öngördüğü gibi illa felaket olmak zorunda değil, ama şu anda hazır olmadığımız yeni bir takım endişe verici zorluklar getireceği kesin.
Doç. Dr. Dimitris TsarouhasAmerika'ya gelince--2050 ve daha sonrasına kadar dünya sahnesinde güçlü ve karar verici aktör olarak kalacağı kesin. Ama 1945 sonrası dünyayı şekillendirmesinden güç bularak kararlarının diğer ülkeler için bağlayıcı olacağı düşüncesi artık geride kalmış bir fikir.
Theresa May’in AB’den ticari ilişkileri muhafaza ederek ayrılma hedefi başarıya ulaşmazsa bu İngiltere ekonomisini nasıl etkiler?
İngiltere kendini zor bir pozisyona soktu, fakat bu Brüksel’in nasıl çalıştığını bilenlerin öngörebildiği bir durumdu. Ben Başbakan Theresa May’in kendi AB konusunda temkinli parlamento üyelerinden destek görmeyen "yumuşak" bir Brexit senaryosuyla başarıya ulaşabileceğini zannetmiyorum. Ancak sert bir Brexit ekonomiyi daha da zora sokacaktır--ki May bunun farkında. Bu sürecin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği ilerledikçe daha anlaşılabilir olacak, ancak şimdiden enflasyon ve iş dünyasında güven kaybı gibi sinyalleri görebiliyoruz.
Brexit sürecinin önümüzdeki dönemde ABD ve İngiltere ilişkilerini nasıl şekillendireceğini öngörüyorsunuz?
Londra ve Washington’dan gelen soğukkanlı görüşler gösteriyor ki ABD ile İngiltere arasındaki herhangi bir özel ilişki, tüm AB'yi kapsayan sağlıklı bir transatlantik ticari ilişkinin yerine geçemez. Bilhassa İngiltere için Washington’la uygun bir ticari anlaşmaya varmak zor, külfetli ve zaman alıcı olacaktır. Trump tam tersini düşünebilir fakat bu tarz anlaşmalar çok nadiren tarafların beklentilerini yüzde yüz karşılar ve bu yüzden son haline getirmek oldukça vakit alır.
Taraflar arasında ayrıcalıklı bir ticaret anlaşması, ABD-Kanada gibi anlaşmaların aksine çok küçük bir ihtimal, çünkü iki ülkenin de temel ihracat pazarları ayrı yerlerde. İkinci olarak, Trump korumacılığa yelken açarken, İngiltere "küresel bir İngiltere" savunuculuğunu yapıyor ve liberal ticaret çerçevesini benimsemeye devam ediyor. Ancak şu an bu iki perspektifi uzlaştırmak oldukça zor.
Son olarak muhtemel İngiltere-ABD ittifakının etkisi yıllar öncekine göre çok daha düşük olacaktır çünkü birleştikleri halde artık dünyanın kalan güçlerine söz geçiremeyeceklerdir. Dünyanın geri kalanı büyük olasılıkla -AB ve Japonya'nın ticari anlaşma ile yaptıkları gibi- yoluna devam edecek.
AB, Japonya ile tarihin en büyük ticaret anlaşmasını imzaladı. Görünen o ki Japonya, Hindistan’ı da kapsayan Çin ve AB tarafında yeni bir ticaret bloğu kurulmaya çalışılıyor. Sizce bu tabloda Türkiye’nin kendine yer bulabilmesi için Gümrük Birliği'nin revizyonu nasıl bir önem arzediyor?
Türkiye’nin muazzam bir potansiyeli var fakat aktif bir oyuncu olma kapasitesi şu an için oldukça kısıtlı. AB, Türkiye’nin en temel ticari ortağı ve olmaya da devam edecek: ama bu can alıcı ilişki bu aralar politikanın gölgesinde kalıyor. Türkiye’nin ticari oyunun parçası olabilmesi ve bunu kendi avantajına kullanabilmesi için yeniden bu bağlamda aktif olması gerek ve bunun için de en azından AB’nin temel politika taleplerine uyum göstermesi ve yeni ekonomik çerçevesinin AB'nin öncelikleri ile çatışmamasını sağlaması lazım. Ankara'daki yetkililerin bunu istediğine dair pek bir sinyal yok.
BUSINESS HT AKADEMİ SÖYLEŞİLERİ
Prof. Dr. Ali Akarca / Chicago Illinois Üniversitesi
Doç. Dr. Ozan Bakış / Bahçeşehir Üniversitesi
Antione Halff / Columbia Üniversitesi Küresel Enerji Politikaları Merkezi
Mehmet Ertan / Düzce Üniversitesi
Prof. Richard Bensel/ Cornell Üniversitesi
Prof. Iain Begg / London School of Economics
Prof. Abbas Milani / Stanford Üniversitesi
Yılmaz Akyüz / South Center