Türkiye Bankalar Birliği'nin bugün yapılan genel kurulu son yıllarda izlediğim en ilginç genel kuruldu.
Alışılmışın dışındaki toplantında, bankacıların ama özellikle Türkiye Bankalar Birliği Başkanı Hüseyin Aydın'ın siyasilerden çok net talepleri oldu.
Bunun neresi olağandışı diyebilirsiniz.
Bir kamu bankasının genel müdürü olan Hüseyin Aydın'ın başkanlığında verilen mesajlar, genelde otoriteleri ve siyasileri rahatsız etmeyecek tonda olduğu gerekçesiyle eleştiriliyordu.
Bu kez farklı olan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın karşısında, azalan karlar ve artan regülasyonlar konusunda oldukça açık ve net mesajların verilmesi oldu.
Bankacılar bir süredir zaten rahatsızlıklarını dile getiriyorlardı. 2010 sonrası yüksek cari açığı azaltmak için uygulanmaya başlayan birçok regülasyonla bankaların kredi hacmi daraltılmaya çalışıldı. Kredi risk karşılıkları ve genel karşılıklar yükseltildi. Tüketici kredileri ve kredi kartlarına sınırlamalar getirildi. Zorunlu karşılıklar artırıldı ve faiz ödemelerine son verildi. Bütün bunlar sonucunda bankaların kredi artış oranları yüzde 40'lardan yüzde 20'lere indirildi.
İşte Türkiye Bankalar Birliği Başkanı Hüseyin Aydın, bütün bu adımlarda, gevşeme talep etti. Karlar azalırken, sermaye yeterliliklerinin gerilediğine vurgu yaptı.
Babacan da aynı netlikle konuştu. Fed'in faiz artırımına hazırlandığı bir dönemde cari açığın yeniden artmaya başlamasının çok olumsuz algılanacağını, bu nedenle regülasyonlarda geri adım atmalarının mümkün olmadığını belirtti şu cümlelerle, "Bankacılıkta rehavete kapılamayız. Bu anlaşıldığı anda 2-3 yılda kazandıklarımızı kaybederiz".
Babacan'ın bu cevabını tekrar Hüseyin Aydın'a sorduk. Aydın, Babacan'ın açıklamaları sonrasında çok da umutsuz değildi. "Bütün taleplerimiz karşılanamasa da bazılarının karşılanacağına inanıyorum" diyen Aydın, özellikle risk karşılıklarının azaltılması ve zorunlu karşılıklara daha fazla faiz ödemesi konusunda iyimserdi.
Bankacılar bir süredir dillendirdikleri şikayetlerini bugün en üst düzeyde, en yüksek tonda yetkililere iletmiş oldu.
2010'dan itibaren artan makro ihtiyati önlemlerin bazılarında gevşeme görme ihtimalimiz yavaşlayan büyüme de dikkate alındığında artmış gibi görünüyor.
