"Alevilerle CHP ilişkisi laiklikte saklıdır"
Business HT Akademi Söyleşileri'nin konuğu, Düzce Üniversitesi Öğretim Üyesi Mehmet Ertan.
Türkiye sosyolojisinin üzerine en çok konuşulan, tartışılan toplumsal kesimlerinin başında Aleviler geliyor şüphesiz. Sadece Türkiye'de yaşananlar değil, bölgedeki çatışmalar da Alevilerin gündemdeki yerlerini korumasına yol açıyor. Alevilerin toplumsal kimliği, siyasi temsillerini de belirleyen önemli bir etken. Business HT Akademi Söyleşileri'nin konuğu Düzce Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Mehmet Ertan oldu. Ertan yeni çıkan, "Alevilerin Politikleşme Süreci" başlıklı kitabında Alevilerin siyaset alanındaki temsiline odaklanıyor. Ertan ile Alevilerin siyasi tercihlerini ve arkasındaki motivasyonları konuştuk.
Son günlerde Malatya’daki işaretlemelerle Alevilere yönelik yaklaşımlar yeniden gündeme geldi. Bu tür işaretlemeleri marjinal bir kitlenin provokasyonu olarak mı okumak gerekiyor? Yoksa toplumun genelinde Alevilere yönelik ötekileştirici söylem karşılık buluyor mu?
Alevilerin gerek Osmanlı gerekse de Cumhuriyet döneminde maruz kaldığı kitlesel saldırıları düşünecek olursak bu tür işaretlemeleri münferit bir vakıa olarak yorumlamak pek mümkün değil. Alevilerin Sivas, Maraş, Çorum veya Malatya’da maruz kaldığı büyük çaplı katliamların bir kısmı da o dönem içinde “marjinal bir provokasyon” olarak görülen “münferit dedikoduların” genelleşmesiyle başladı ve onlarca insanın hayatını kaybetmesi ve binlercesinin yerlerini yurtlarını terk etmesine neden oldu. Üstelik yine Malatya’da daha birkaç yıl önce bir Alevi aileye yönelik kitlesel saldırıyı göz önünde bulunduracak olursak Alevilere yönelik kitlesel saldırıların tarihin tozlu sayfalarında kalmadığını görürüz. Kamusal ahlakın din üzerine temellendirildiği bir sosyo-politik iklimde Alevilere yönelik ötekileştirici söylem maalesef siyasi bir karşılık bulabiliyor. Bu karşılık kimi zaman rakip siyasi duruşları itibarsızlaştırmak için kullanılıyor. Mesela Kemal Kılıçdaroğlu’nun Aleviliğinden yola çıkarak onu eleştirmek ya da Esad’ın Nusayri kimliğinin altını çizmek gibi. Ama ötekileştirici söylem, söylemsel düzeyde kalmayıp Alevi evlerini işaretlemek gibi siyasi aksiyonları da tetikleyebiliyor. Maalesef yakın tarih bizleri, Alevifobik bu aksiyonerliğin burada kalmayabileceği konusunda uyarıyor.
Alevilerin politikleşmesini analiz ettiğiniz kitabınızda katliamların Alevilerin politik hayattaki mevcudiyetleri açısından kritik konumda bulunduğunu belirtiyorsunuz. Katliamlar, Alevilerde ne tip politik reaksiyonlara yol açmıştır? Bu reaksiyonların günümüzde de izlerini gözlemlemek mümkün mü?
Maalesef katliamlara maruz kalmak Alevi tarihinin yapısal bir öğesi. Kerbela’dan başlayan, Babai, Şeyh Bedrettin ve 16.yüzyıl isyanlarından süzülerek Cumhuriyet döneminde Dersim, Malatya, Sivas, Maraş, Çorum, Madımak ve Gazi ile devam eden bir katliamlar silsilesi var. Katliamlar Alevilerde nasıl bir politik bir reaksiyona yol açıyor? Kısa vadede Alevileri kendi kimliklerine sahip çıkmaya hatta partileşmeye yöneltiyor. Cumhuriyet tarihindeki iki Alevi partileşmesi de tam da Alevilerin maruz kaldıkları katliamlar sonrasında tartışmaya açılıyor. Ortaca olayları 1966’da Birlik Partisinin kurulmasını hızlandırıyor, Barış Partisi'nin kurulmasına giden sürecin arka planındaysa Madımak ve Gazi katliamlarının ardından yürütülen tartışmalar var. Özellikle de Madımak katliamı bir yandan Alevileri kendi kimliklerine sahip çıkmaya yöneltiyor. Alevi derneklerinin şube ve üye sayıları 2-3 katına çıkıyor. Bir yandan da Aleviler mevcut siyasi kurumlara güvenlerini yitiriyorlar ve kendi öz siyasi örgütlenmelerini kurmaları gerektiğini düşünüyorlar.
Ama uzun vadede katliamlar Alevileri tam aksi bir istikamete yönlendirecek, yani Aleviler yeni katliamlara maruz kalmamak için kendi kimliklerine vurgu yapan bir politikleşme yerine, Alevilerin Alevi olmayanlarla eşit düzlemde var olacakları bir siyasallaşma yaratarak kendilerini yeni katliamlardan korumaya çalışacaklar. Yani katliamların tetiklediği en önemli siyasi refleks kimliğe sahip çıkma ve partileşme tartışmaları, ama katliamlara maruz kalmanın uzun vadede en önemli sonucu da Alevilerin yeni katliamlara maruz kalmamak için Alevi partilerini desteklemekten kaçınması.
Bu katliamların kısa ve uzun vadeli çelişkili sonuçlarını nasıl açıklıyorsunuz? Alevilerin politikleşmesinde kimliklerinin müphem olmasının da etkisi olduğunu belirtiyorsunuz. Bu durumun dar anlamda bahsettiğiniz bu çelişkili tutum üzerinde, daha geniş manada Alevilerin temsil yöntemleri üzerinde bir etkisi var mı?
Kesinlikle var. Alevilerin tarihlerinde katliamların sürekliliğini Aleviliğin kavramsal müphemliğiyle beraber ele almak gerekiyor. Kavramsal müphemlik derken bir boyutuyla Alevilerin heteredoks ve senkretik kozmolojisinden bahsediyorum. Dünyayı kitabi bir sistemcilik içinde okuyan dinsel ortodoksi karşısında heterodoksi dünyayı çoğul ve esnek yorumlar. Senkretizm ise farklı inançları birleşimi olan bağdaştırmacı bütünlüğü ifade eder. Senkretizm ve heterodoksi bağlamında Aleviliği değerlendirdiğimizde tanımı net şekilde yapılamayan, sınırları katı çizgilerle belirlenemeyen geçişken bir kültürden bahsediyoruz. Böylesi bir kimlik ise bir siyasi partinin ihtiyaç duyduğu netlikte bir siyasi kimlik olamıyor. Ayrıca müphemliğin bir başka boyutu olarak Alevilerin demografik dağılımı da Aleviliğin bir kimlik siyasetine kaynaklık etme kapasitesini düşürüyor. Aleviler, Tunceli haricinde, bulundukları bütün bölgelerde çoğunluğu sağlamayacak şekilde azınlıktalar. Dolayısıyla Aleviliğin bir siyasi partiye kaynaklık etme noktasındaki handikaplarına ek olarak bir Alevi partisi hem genel hem de yerel ölçekte iktidar olma şansına sahip değil.
İşte bu sarmalda Alevilerin bir siyasal parti formunda örgütlenmesi ve siyasi görünürlüklerinin artması, aslında onları yeni katliamlara açık ve saldırılar karşısında savunmasız hale getiriyor. Bu anlamda da katliamlar ilk elde tepkisel olarak partileşme tartışmalarını tetiklese bile uzun vadede serinkanlı bir analiz Alevileri yeni katliamlara maruz kalmamak için kendi kültürel farklılıklarına vurgu yapan bir politikleşme hattı yerine kendilerini Alevi olmayanlarla eşit düzlemde var edecek bir politikleşme hattına yöneltiyor.
Alevilerin tarihinde politik olarak kendilerini ifade etme yöntemlerini diğer toplumsal kesimlerden ayıran temel unsurları da bu noktadan hareketle mi yorumlamak gerekiyor?
Ben başlangıcın bu nokta olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de Alevi hareketiyle eş zamanlı bir şekilde ilerleyen, ama Türkiye siyasetini Alevi hareketinden daha çok etkileyen iki kimlik hareketi daha vardır: siyasal İslam ve Kürt sorunu. Kürtler, kendi kültürel kimliklerini anadilde eğitim veya yerinden yönetim ilkeleriyle daha özgürce yaşamak istemektedirler. İslamcılarda kamusal alanın dinsel hassasiyetlere göre dizayn edilmesiyle yoluyla kendi dinsel kimliklerini özgürce yaşamak istemektedirler. Alevi politikleşmesi ise bu iki hareketten farklı olarak Alevi kimliğini özgürce yaşamaktan ziyade Alevi kalarak Alevi olmayanlarla eşit düzlemde var olmayı amaçlar. Bu doğrultuda kendi kültürel kimliğinin biricikliğine vurgu yapan bir politikleşme hattı yerine kendilerini Alevi olmayanlarla eşit düzlemde var edecek evrenselleştirici kavramlar üzerinden politikleşirler. Yurttaşlık ve laiklik de Alevi politikleşmesinin kilit kavramlar haline gelir. Bu sonuca ulaşmamızı sağlayan nokta ise kimliğin müphemliğiyle katliamların sabitliği arasındaki ilişkidir.
Alevilerin, Cumhuriyet Halk Partisi ile organik bağı olduğu ifade edilir. Böyle organik bir bağdan söz etmek mümkün mü? Tarihsel olarak bakıldığında Alevilerin CHP ile ilişkisini nasıl tanımlarsınız?
Aleviler ile CHP arasındaki ilişkide bir organik bağ arayan görüşler, Aleviliğin CHP ile kurduğu ilişkiyi daha çok psikolojik süreçlerle açıklamaya meyilli görüşlerdir. Ben Aleviler ile CHP arasındaki yakınlaşmayı ise siyasi ve sosyolojik bir noktadan kurmak gerektiğini düşünüyorum. Alevi yerleşim yerlerinde seçim sonuçları takip edildiğinde, Alevilerin en çok teveccüh gösterdiği partinin CHP olduğu görülür. Alevilerin CHP’ye gösterdiği desteğin bir boyutunda erken Cumhuriyet döneminde eğitim ve hukuk alanında gerçekleştirilen reformlar yatar. Laiklik ekseninde gerçekleşen bu reformlar, Alevilerin sosyo-politik hayata eşit düzlemde katılmasına engel olan yasal düzenlemeleri ortadan kaldırır ve Alevilere hem kağıt üzerinde bir eşitlik sağlıyor hem de dinsel ayrımcılığa karşı daha güvenli bir sosyal hayat sunuyor. Bu fiiliyata yansıyamayan kağıt üzerinde bir eşitliktir ve Alevi kimliğini tanımaz; ama Alevilere Osmanlı döneminden daha güvenli bir hayat sunar.
Aleviler ile CHP arasındaki yakınlaşmanın bir diğer boyutu ise çok partili siyasal hayat boyunca dinin, sağ partiler tarafından, kitle mobilizasyonunu sağlamak için popüler bir siyasi araç olarak kullanılmasıdır. Dini sembollerin kamusal alanda giderek görünürlük kazandığı bir sosyo-politik iklimde Alevilerin kendilerini siyaseten ve sosyal olarak koruma çabaları da Alevileri CHP’ye bir adım daha yaklaştıracaktır. Dolayısıyla Aleviler ile CHP arasındaki ilişkinin anahtarı laiklikte saklıdır.
Derneklerin Alevilerin politikleşmesindeki yeri nedir? Alevi kimliğini koruyan ve yeni nesillere aktaran bu derneklerin politik motivasyonları nelerdir?
Dernekler Alevi politikleşmesinin ana aktörleridir. Alevi hareketi açısından politikleşme süreçlerinde kurulan 1960’larda kurulan Birlik Partisi ve 1990’larda kurulan Barış Partisi başarısız olmasına rağmen dernekler varlıklarını sürdürmeyi başarmışlardır. Derneklerin Alevi politikleşmesindeki sosyal rolü, geleneği kentsel ortamda yürüterek yeni kuşaklara taşımasıdır. Bugün derneklere bağlı cemevlerinde ibadetler yürütülmekte, bünyelerinde açılan bağlama veya semah kurslarında Aleviler geleneklerini öğrenmekte ya da derneklerin çıkardıkları dergilerde Aleviliğe ilişkin tarihsel veya sosyolojik tartışmalar yürütülmektedir. Derneklerin siyasi rolü ise Alevilerin temel taleplerini siyasal partilere ve devlet mekanizmalarına taşımaktır. Alevi hareketinin temel talepleri olarak nitelendirilebilecek olan Diyanet İşleri Başkanlığının kaldırılması, din derslerinin zorunlu olmaktan çıkarılması ve cemevlerine ibadethane statüsü verilmesi talepleri büyük ölçüde Alevi dernekleri tarafından formüle edilmiştir ve bu talepler etrafında Aleviler adına siyasi partiler ve devlet organlarıyla müzakereleri de Alevi dernekleri yürütmektedir.
Kentleşme bu kimlikte nasıl bir etki yarattı? Büyük kentlerdeki Alevi varlığı, kimliğin dönüşümüne ne kadar katkı sundu? Kentleşmenin yükselmesiyle yeni bir Alevi kimliğinden bahsetmek mümkün mü?
Kentleşmenin bu kimlikte yarattığı etki aslında benim Alevi politikleşmesi olarak nitelendirdiğim sürecin başlangıç noktası. Geleneksel Alevilik, dışa kapalı kırsal bir yaşam örüntüsü altında, merkezi otoriteyle asgari ilişki içinde, dedelerin dinsel ve sosyal otoritesi altında yürütülen bir sosyal düzeni ifade ediyor. Bu yönüyle de geleneksel Alevilik ancak yüz yüze ilişkilerin belirleyici olduğu, toplumun homojen olduğu ve dışa kapalı yaşadığı bir kırsallıkta sürdürülebilir. 1960’larda kentleşme Alevi köylerini dışa açarken ve Alevileri kentsel alanlara davet ederken, geleneksel Aleviliğin geleneksel anlamda sürdürülebilmesini de imkansız kılıyor. Alevileri dar anlamda kentsel alanlara daha geniş anlamda ise ülke siyasetine dahil olma sorunuyla baş başa bırakıyor. İşte Alevilerin 1960-1980 arası dönemde sol hareketlerin yarattığı dayanışma bağlarından hareketle örtük politikleşmesi, yani Aleviliğin bir kimlik olarak politikleşmemesi ama Alevilerin sol hareketlere dahil olarak bireysel anlamda politikleşmesi kentleşmenin doğrudan sonucu. 1990’larda ise Alevilik, siyasetin kültürel dönüşümünün yaşandığı bir ortamda, Alevi kimliğine referansla bir kimlik siyaseti formunda örgütlenecek. Bu anlamda Alevi kimlik siyasetini de yine kentleşmenin doğrudan olmasa bile dolaylı bir sonucu olarak okuyabilmek mümkün.
BUSINESS HT AKADEMİ SÖYLEŞİLERİ
Prof. Richard Bensel/ Cornell Üniversitesi
Prof. Iain Begg / London School of Economics
Prof. Abbas Milani / Stanford Üniversitesi
Yılmaz Akyüz / South Center