Son yıllarda piyasa fiyatlamalarına bakıp ekonomik yorum yapmak nerede ise olanaksız bir hal aldı. Örneğin, Amerikan Doları ve hisse senedi piyasaları... Sene başından bu yana doların değer kaybına rağmen rekor üstüne rekor kıran bir hisse senedi piyasası var. Hisse senedi piyasası ülkenin zenginliği için referans ise o ülkenin para birimi neden değer kaybediyor? Hadi "Oldu bir kere, geçici" diyelim, peki nominal tahvil fiyatları ve hisse senedi arasındaki ters korelasyona ne oldu? Risk iştahı yerinde ve işler yolunda ise tahvil piyasasında fiyatların düşmesini (faiz oranlarının yükselmesini) beklemez miyiz? Normal şartlarda tahvil piyasasından hisse senedine kayan yatırımcı kitlesi bu fiyatlamayı beraberinde getirecekti.
Konuya ilişkin pek çok yorum yapılmakla beraber en makul olanı ratingi yüksek (+AAA) Amerikan tahvil getirilerinin diğer gelişmiş ülkelere kıyasla cazip getiride olması ve talep görmesi.
Bir tarafta her türlü gelişmeyi lehine çevirip yükselen bir hisse senedi piyasası var ve bu durum şimdilik görmezden gelinebilir. Ancak, Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) bilanço daraltmaya hazırlandığı bir ortamda tahvil piyasası için aynı aymazlığı gösteremeyiz. Banka, bilançosunu kademeli de olsa küçültmek için adım attığında acaba Amerika yerleşik ve deniz aşırı ülke tahvil yatırımcısı güven ve getiri tezi ile bu tahvilleri elinde tutmaya devam edecek mi?
Dikkat çekmek istediğimiz tahvil piyasasının ve faiz oranlarının seyrinin biraz daha kritik olacağı bir döneme giriyoruz. Bu dönemde fiyat hareketleri volatilite artışını beraberinde getirebilir.
Makroekonomik eğilimin değişimine yönelik sinyal almak için ideal olanın tahvil bono piyasasını takibe almak olduğu bilinir. Ekonominin temel bileşenleri örneğin büyüme ve para politikası verim eğrisini etkilerken faiz oranlarının geçmiş dönem hareketleri bu denklemin içerisinde olmalı. Öte yanda, haber akışı, ekonomik veriler ve değişen yatırımcı psikolojisi ile Amerikan 10 yıllıklarında geçmiş dönem fiyat hareketlerine bakınca bunun bile başlı başına bir çalışma konusu olduğunu hatırlatalım. Sonrasında, enflasyon ve üretim artışı gibi ekonomik veri serilerini derleyip mevcut durum, nereye gidiyoruz ve oraya ne kadar zamanda gideriz sorusuna cevap verecek bir modelleme yapmak gerekiyor?
HİÇ KOLAY OLMASA GEREK
Bu tarz bir modelleme yapamıyor oluşun çaresizliği ile tatmin etmiyor olsa da kısa vadeye dönelim. Temmuz ayının ilk haftasında yüzde 2,39 seviyesine kadar yükselen Amerikan 10 yıllık tahvil faiz oranları enflasyon muamması ile geriledi. Son birkaç günlük harekette kritik yüzde 2,22’nin üzerinde kalmayı başaran oranlar sonrasında yukarı yönlü bir atak yaptı. Ardından Kuzey Kore, Amerika gerginliği ile sekteye uğrayan yükseliş tahvil piyasasının haber akışına hassasiyeti için güzel bir örnekti.
Amerika 10 yıllık tahvil faiz oranları
Emeklilik ve yatırım fonları başta olmak üzere ağırlıklı olarak kurumsal yatırımcı tarafından kullanılan ve önemli bir gösterge olan 30 yıllıklara gelince, faiz oranları Temmuz ayından bu yana yüzde 2,80 ile yüzde 2,94 arasında hareket etti. Her ne kadar piyasa oyuncuları Eylül vade sona ermeden keskin bir hareket beklemiyor olsa da piyasa sürprizlere açık!
Amerika ve Kuzey Kore arasında yükselen tansiyona öncelik vermiş görünen tahvil piyasası önümüzdeki günlerde ekonomik verileri fiyatlamakta zorlanır mı?
Güçlü ikinci çeyrek büyüme (yüzde 2,1) kriz öncesi seviyelere gerileyen işsizlik oranı (yüzde 4,3) yanında tek oyunbozan enflasyon olarak görünüyor. 12 Ağustos’ta açıklanacak olan enflasyon verisi önemli, beklenti Temmuz ayında Amerika’da tüketici enflasyonunda (TÜFE) yüzde 0,2 artış iken değişen yatırımcı psikolojisi ile güvenli liman arayışının arttığı bir ortam ayyuka çıkar ise etki sınırlı kalabilir. Ancak, bizi esas ilgilendiren FED’in Eylül sonrasında başlayabilir denilen olası bir bilanço küçültme kararına tahvil yatırımcısının vereceği tepki ve o günlerin korkusu şimdiden içimize düştü dersek yanlış olmaz.
* Stratejist. İstanbul Üniversitesi İng. İşletme Fakültesi mezunu olan Toktay eğitim hayatını İşletme İktisadı Enstitüsü Finansal Kurumlar Yöneticiliği programı ile tamamlayarak 1993 yılında iş hayatına atıldı. O tarihten bu yana aracı kurum, portföy yönetimi, özel bankacılık, vadeli ve opsiyon piyasası ve araştırma bölüm yöneticiliği olmak üzere finans sektörünün çeşitli alanlarında çalıştı. 2017 Haziran ayından itibaren uzmanlığı olan döviz ve emtia piyasasında analiz ve danışmanlık faaliyetlerine lisanslı olarak devam etmektedir.
** Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve BusinessHT'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir. Ayrıca burada yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değil, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Bu nedenle, sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir.