George Orwell 1948 yılında yazdığı romanında totaliter bir partinin yönettiği bir ülkede, 1984 yılında geçen bir öyküyü anlatır. Ülkede ağır bir propaganda faaliyetinin sonucu olarak beyin yıkama, korku, paranoya hakimdir. Basit insanların hayatı bu şekilde manipüle edilmektedir. Bu ülkenin diktatörünün ismi “Büyük Birader”dir.
Halka sürekli “Büyük Birader seni izliyor” mesajı verilerek gözetim altında oldukları hatırlatılır. İşte bu “Büyük Birader” konsepti romanın yayınlanmasından bugüne siyasi sistemler, iktidarlar için kullanılıyor. Ancak son 20 yılda “Büyük Birader”ler sadece iktidarlar değil, artık şirketler de bu role soyundular. İşin kötüsü buna biz gönüllü olduk. Bunun en güncel örneği ise Barbie!
Meşhur Barbie bebekleri hepimiz biliriz. Barbie’nin üretici Mattel, ToyTalk isimli bir teknoloji şirketi ile işbirliği yaparak, Barbie’nin artık çocuklarla sohbet etmesine olanak veren yeni bir modelini geliştirdi. Yeni Barbie, sahip olduğu ses tanıma teknolojisi ve wi-fi bağlantısı ile sahibini dinleyecek, onunla sohbet edecek. Üstelik önceki sohbetleri de hatırlayacak ve konuşmasını buna göre şekillendirebilecek. Bunu, şu anda Apple ürünlerinde de yer alan Siri yazılımının Barbie versiyonu olarak düşünebiliriz.
İlk bakışta çok eğlenceli olabilecek bir düşünce gerçekten. Siri ilk çıktığında ona neler neler sorduk, unuttunuz mu? (Gerçi bazılarını unutsak iyi olur, evet) Şimdi, o yaştaki çocuklarımızın tüm masumiyetleri ile Barbie’ye soracakları şeyleri düşünün. Nasıl ki Siri ilk çıktığında Youtube Siri ile yapılan sohbetlerle dolup taştıysa, bir süre sonra aynısını çocuklarla Barbie’nin sohbetlerinde göreceğiz. Tahminen çocuk-Barbie sohbetleri ile all-time hit olan yavru kedi videoları bir süre Youtube üzerinde baskı kuracak.
Bu sevimlilik abidesi hayallerden biraz sıyrıldığımızda işin rengi de değişiyor. Şu anda sahip olduğumuz internet bağlantısına sahip her cihaz, ama açık ama gizli, zaten bir amaca hizmet ediyor: Tüketim alışkanlıklarımızı, izlemek ve doğal olarak bizi daha fazla tüketime yönlendirmek. Biz yetişkinler olarak bunu kabullenmiş, hatta çok da umursamıyor durumdayız. Ama ya çocuklarımızın özel hayatının ihlali de mi bizi rahatsız etmeyecek? Üstelik anne-babalar çok iyi bilirler ki çocuklar aile sırlarını ifşa etme konusunda gayet rahattırlar. Al başına belayı.
Bu işin ahlaki kısmı. Bir de ekonomik boyutu var ki daha da feci. Az önce dedim ya çocuklarımız bazen başkalarıyla anlaşılmaz derecede rahat konuşurlar diye, işte Barbie’ye verecekleri tüketim alışkanlıklarımız ile ilgili bilgilerin ne kadar çok olacağını ve bunun şirketler için nasıl bir maden oluşturacağını düşünün. Bu öyle bir maden ki, kazdıkça değeri daha da artıyor.
Tüketicilerin bilgilerini online olarak toplama ve bunları satılabilir hale bölme işi son yıllarda çok büyük bir iş haline geldi. Son verilere göre sadece online reklam işinin büyüklüğü $120mlr civarında, ancak bunu kesin olarak bilmek de mümkün değil. Bu artık bir bilgi savaşı. Şirketlerin amacı bizim hakkımızda mümkün olduğu kadar çok bilgi toplamak ve bunları yeni satışlara dönüştürmek.
Ziyaret ettiğimiz sitelerden ne aldığımız, teslimat için seçtiğimiz adresten ne iş yaptığımız, nerede yaşadığımız, ne kadar kazandığımız, hatta evimizin kira mı olduğu dahi anlaşılabiliyor. Bakın bu iş nerelere kadar varabiliyor: eXelate isimli bir şirket internetten çikolata ve çiçek alan erkekleri tespit ederek, bunları ilişkilerinde sorun yaşayan erkekler olarak sınıflandırıyor ve bu erkekler girdikleri sitelerde bir süre sonra sürekli bu tarzda reklamlar görmeye başlıyorlar.
Tam olarak kaç şirketin bizi takip ettiğini bilemiyoruz, ancak binlerce dersek yanlış olmaz. İşin kötüsü biz sürekli izleniyoruz, ama bizi izleyenler hakkındaki bilgilerimiz kısıtlı. ABD’de bilinen en büyük veri toplayıp satan şirket Acxiom. Şirket Amerikalıları izleyip bilgilerini satıyor ama kendisi hakkındaki bilgiler açık değil.
Gizliliğe çok kafayı takmamış ve buna uygun yazılımlar kullanmıyorsak, her yerde ayak izi bırakıyoruz. Mesela herhangi bir sayfada “tweetle” ya da “facebook”taki “like” butonu varsa, bunlara tıklamasak bile, bu iki site bizim nerede ne yaptığımızı takip ediyor. Bu haliyle bile durum çok korkutucu. Şimdi ise işe Barbie marifetiyle çocuklarımız da karıştı.
George Orwell bugünleri görebilseydi kendi kitabından daha karanlık günlerde olduğumuza ikna olurdu. Nitekim internetin kendisi bizzat artık Büyük Birader. Ve Büyük Birader siz isteseniz de istemeseniz de sizi izliyor.