BIST 100 9.549,89 % 1,94
USD/TRY 34,5655 % 0,23
EUR/TRY 36,0240 % -0,51
Piyasalar
9.549,89
% 1,94
34,5655
% 0,23
36,0240
% -0,51
1,0418
% -0,53
40,55
-0,80
2.716,19
% 1,74
75,17
% 1,27
En son haberlerden haberin olsun istemez misin?

Gürkaynak: Merkez Bankası'nın para politikası yeterince sıkı değil

Merkez Bankası'nın uyguladığı sıkı para politikasının yerince sıkı olmadığı söyleyen Bilkent Üniversitesi Ekonomi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Refet Gürkaynak, Bloomberght yayınında Açıl Sezen’in sorularını yanıtladı

Gürkaynak: Merkez Bankası'nın para politikası yeterince sıkı değil
BUSINESSHT 11 10 2017, 17:39

Merkez Bankası'nın uyguladığı sıkı para politikasının yerince sıkı olmadığı söyleyen Bilkent Üniversitesi Ekonomi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Refet Gürkaynak,  Bloomberght yayınında Açıl Sezen’in sorularını yanıtladı.

Siyaset iktisadı hayatı nasıl etkiliyor?

Türkiye iktisadi, siyasi ve sosyal olarak her bakımdan dalgalanmanın yüksek olduğu bir ülkedir. Bu haftasonu yaşanan olay ile birlikte bürokraside beşeri sermaye kaybının acı bir göstergesini görmüş olduk. İktisadi sonuçları şu bakımdan öğretici oldu yaşananlar: genel olarak şöyle bir his vardı; siyasi olarak işler kötü gidiyor ama bunun iktisadi etkileri yok. Böyle olmadığını görüyoruz.

Reel ekonomide çok zararı olan şeyler mali piyasalarda hemen kendini göstermeyebiliyor. Bunu hemen arkasından aynı nedenle doğruca yabancı yatırımcı geliyor. Portföy yatırımları böyle olmayabiliyor. Çünkü portföy yatırımcısı “Türkiye’yi seviyor muyum?” diye düşünmek zorunda değil. Riskler daha artmadan portföy yatırımı gelmeye devam edebiliyor. Bu durum bir şey olmuyor demek değil. Sadece mali piyasalar henüz buna tepki vermiyor.

Her an her şey olabilir ve döviz kurları her an 20 kuruş zıplayabilir. O zaman yatırımcı şunu diyebilir: "Ben burada çok fazla olmak istemiyorum eğer olacaksam da bu risk için çok fazla getiri talep ediyorum. Çünkü bu riski aldığıma değmesi lazımdır." Borsa geri geliyor gibi duruyor ama faiz gelmiyor. Gelmiyor tabii… Yüksek faizi vermezseniz bu yüksek risk karşısında sizin varlıklarınızı insanlar tutmak istemez.

Biz ne kadar riskli bir ülke olduğumuza dair sinyaller verip duruyoruz. Bu sinyallerin iktisadi sonucu da faizin yükselmesi, TL’nin değer kaybetmesi ve bunun arkasından gelen bir takım yatırımların zorlaşması olarak tezahür ediyor.

Dolarizasyon anlamında baktığımızda ülkedeki siyasi bölünmüşlüğün ya da kutuplaşmanın etkisini görüyor musunuz?

Dolarizasyonun Türkiye’deki büyük aktörünün yabancılar değil yerliler olduğunu zaten biliyoruz. Bu durum anormal değil bütün iktisat teorileri bize bunun böyle olması gerektiğini söylüyor. Türkiye’de yaşayarak ülke riski almış alıyorsunuz. Bu riski dağıtmak istiyorsunuz. Bu yüzden Türkiye riski ile ters yönlü hareket eden döviz alarak dağıtabilirsiniz.

Eğer çok sofistike bir yatırımcı değilseniz, başka bir şekilde kendinizi sigorta etme imkanınız yoksa; Türkiye’deki en temiz şekilde en azından gelirinizi değil ama servetinizi sigortalama yöntemi paranızı TL cinsinden tutmamak olarak kendini gösteriyor.

Bu risk realize olsun veya olmasın bu risk arttıkça insanlar ülkenin ne yana gideceğine dair endişe duydukça varyansın arttığını düşünmeye başladıkça döviz tevdiat hesaplarının artığını görüyoruz. Şu anda da böyle bir dönemden geçtiğimiz için bu hesaplar artıyor.  

Yabancı yatırımcı ile yerli yatırımcı arasında fark var. Hanehalkının genel harcama eğilimi ile bunun arasında bir bağlantı kurabilir misiniz?

Bu durum geçtiğimiz yakın döneme has bir şey değil. Türkiye vatandaşları tüketimi seviyorlar. Bu durumun kültürel ve iktisadi nedenleri var. Bu duruma ilişkin derin bir şey söyleyemeyeceğim ama bu bizim gördüğümüz Türkiye’ye uyumlu bir tablo.

Yani ortalama tüketim eğilimi de yüksek marjinal tüketim eğilimi de yüksek. İnsanlar ellerine para geçtiği zaman bu parayı harcıyorlar. Böyle olmasından memnun değiliz. Tasarrufların daha yüksek olmasını istiyoruz.

Harcadıkları için tasarruf etmiyorlar, tasarruf etmedikleri için yatırım yapacaklarsa borçlu yatırım yapmak zorunda kalıyorlar. Bu durum değişmiş değil. Bunun bir kısmını aşağı yukarı 2003’e geri giderek Türkiye’deki mali sektörün biraz daha hanehalklarına borç verebilir hale gelmesinde görebiliyoruz.

Yani eskiden hanehalkları harcama yapacaksa o geliri kendileri kazanmak zorundaydılar. Borçlanma ve kredi alma söz konusu değildi. Fakat devlet bütçesi şekil değiştirdiği zaman yani maliye bu kadar borç almaz olduğu zaman hanehalkları bankalarla iş yapmaya başladı. Böylece kredi alabilmeye ve borçlanarak hayatlarını sürdürmeye kadir oldular. Bunu yaptıklarını görüyoruz. Burada aldıkları bir risk var.

Burada muhtemelen hanehalklarının harcamalarının şu anda görmekte olduğumuz yurtdışından borç almak zorlaştıkça ve dolayısıyla yurtiçindeki tasarruflara maliye politikası talip oldukça Türkiye’deki tüketimin daha yumuşadığını göreceğiz.

Kredi Garanti Fonu’nun yarattığı zaten bir tüketme şehveti olan hanehalklarının herhangi bir şekilde fonlama yapıldığı zaman delice tükettiklerini görüyoruz. İktisat politikası ile tüketimin teşvik edilmesi aşikâr ve tüketimin buna tepki verdiği de aşikâr.

Para politikasını bu işin neresine koyarsınız?

Sıkı para politikası Türkiye’de merkez bankası eli ile kullanılıyor. Benim anladığım hiçbir şekilde Türkiye’nin para politikası sıkı değil.

Yani şu anda yapılan şey Türk Lirası’nın aşırı derecede değer kaybetmesini engellemek. Sıkı para politikası dediğimiz şey; talebi kontrol eden para politikasıdır ve talebi kontrol ettiği için enflasyonu düşüren para politikasıdır.

Sıkı para politikası ile tüketim bu kadar hızlı artıyor olmaz ve enflasyon da bu hızla artıyor olmaz. Dünyada enflasyon bu kadar düşükken ABD’de enflasyon yüzde 1,5 iken Türkiye’de enflasyonun yüzde 12’ye gelmesi sıkı para politikası ile aynı cümlede söylenecek bir şey değil.

Merkez Bankası’nın şu an sıkı para politikası dediği şey faizleri indirmeye karşı koymak. Bu işlerin çok hızlı bir şekilde kötüye gitmesine engel oluyor ama iyi götürmeye yardımcı olan bir para politikası değil.

Bu durum başka bir şok olmadığı sürece işe yarıyor ama dışarıdan bir şok geldiği zaman bu faizlerin aslında Türk Lirası’nı ve Türkiye iştahını genel olarak kuvvetle kontrol edilebilen faizler olmadığını görebiliyoruz.

Türkiye hızında büyüyen ve enflasyonu bu kadar yüksek olan bir ekonomide nominal faizlerin buralarda olması ne yüksek nominal faiz hissini bizde uyandırıyor ne de yeterince risk almaya değer dedirtiyor.

Sıkı para politikası ile iş yapacaksak bundan epey daha sıkı olması lazım. Burada çok kuvvetle tercih edilmesi gereken şey maliye politikasının sıkılaşmasıdır. Çünkü maliye politikası riski yaratıp bu riski para politikasını sıkılaştırarak bertaraf edemezsiniz. Sadece erteleyebilirsiniz.

Maliye politikasının saçtığı şeyi nihayetinde maliye politikası ödemek zorundadır. Harcamalarımı arttırdık bu yüzden ya borç alacak ya vergi alacağız doğru değil.

Maliye politikasını sıkı tutup para politikasını sıkı tutmaya gitmemizi söylüyorsunuz. Bu çıkmazın sebebi işsizlik gibi…

Türkiye’de işsizliği kaynağı nedir. İki kaynağı olabilir bir tanesi talep eksikliği diğer kaynağı ise yatırım. Biz neden Türkiye’de daha fazla yatırım yapılabilir durumda değiliz ve neden yatırımlar bu kadar düşük sorusu sorulmalı.  Makine yatırımı hiç yapılmıyor. Böyle olduğu zaman elbette istihdam yaratamıyorsunuz. Yatırımlar niye bu kadar düşük insanlar neden Türkiye’de yatırım yapmıyorlar. Ezberden verilen cevap faizler yüksek bu doğru değil.

Kimse fonlama maliyeti yüksek demiyor. Çünkü uzun vadeli para bağlamak istenmiyor. Türkiye’deki sanayi gruplarının hepsinin dünyaya açılmaya çalıştığını görüyoruz. Ülke riskini düşürmeden ülkedeki işsizliği düşürmek söz konusu değil.

İşsizlik yapısal reformun tanımıdır. Ülkeyi nasıl dönüştüreceğiz ki bu ülke yatırım yapılabilir bir ülke olacak ve iş bulacaklar, bunu para politikası ile yapmam mümkün değil.

Yukarı

Business HT×