Cem Toker: Türkiye bir gecede sıçrar, bazı vergileri kaldırarak
BusinessHT'nin 'Türkiye büyüme modelini arıyor' başlıklı yazı dizisinin konuğu Liberal Demokrat Parti Başkanı Cem Toker oldu
"Türkiye neden yavaşladı, nasıl büyür sorusunu?" bu defa liberal pencereden bakan bir isme soruyoruz. Liberal Demokrat Parti Genel Başkanı Cem Toker'e göre Türkiye, yüksek büyüme oranı yakaladığı dönemlerde bunu liberal politikalar uygulamasına borçluydu.
Bununla birlikte Türkiye'de özel sektörün zihniyetinin de rekabetçiliği dolayısıyla büyümeyi sınırladığını söyledi. "Tekelleşme söz konusu olduğunda devlet ve özel sektör ayrımı yoktur" dedi. Somut gelişmelerle örneklediği saptamalarıyla işte Toker'in liberal perspektiften büyüme modeli.
Türkiye'de büyüme modelinin tıkandığına ilişkin değerlendirmeler artıyor. Ekonomide geçmiş dönemde görülen büyüme performansını nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye'de büyümenin yavaşlamasına yol açan etkenler nelerdi?
Türkiye ne zaman biraz liberal politikalar uygulamaya başladıysa o zaman büyümeye başladı. Liberal politika dediğimiz, devleti asli görevine çekip hiç olmazsa bazı konularda, işleri işin erbabına, yani özel sektöre bırakmaktır. Aydın Menderes, Turgut Özal ve Süleyman Demirel dönemindeki büyümeleri biraz liberalleşen ekonomiye borçluyuz. Ama o dönemlerde bir büyüdüysek tam liberalleşerek beş büyüyebilirdik. Büyümenin bir tane reçetesi var. Elinizdeki kaynağı en verimli şekilde kullanmakla büyüyebilirsiniz. Arayacağınız büyüme modeli bu. Tarla için su neyse ekonomi için sermaye de odur. Fakat Türkiye kurak bir tarla, su yani para gelmiyor. Sermaye birikimi kısıtlı. Birikeni de devlet ben sana hizmet vereceğim bahanesiyle alıyor.
Neden Türkiye'de sermaye birikiminin kısıtlı olduğunu düşünüyorsunuz?
Birincisi katma değer yaratamıyoruz. İkincisi de yaratılan kısıtlı katma değerin yarısına devlet el koyuyor. Sermayenin birikmesi için 1 liralık girdiyi 10 liralık ürüne çevirmek gerekiyor. Güney Kore dünya çapındaki markalarıyla katma değer yaratarak büyüdü. Ama Türkiye'nin markası yok. Hala Cola Turka ile kendini avutuyor. Fakir ülke hammaddeyi alır bir liraya satar, orta halli Türkiye gibi bir ülke örneğin alüminyumdan kola kutusu yapar, gelişmiş ülke ise uçak gövdesi yapıp 200 milyon dolara satar. Türkiye'ye sermaye de gelmiyor, kaçıyor. Çünkü 299 farklı vergi ve harç var. Böyle mevzuatları olan ülkeye sermaye gelmez ve sermaye birikimi olmaz.
Gelişmiş ülkelerde özel sektörün farklı şekillerde vergilendirilmesini öngören mevzuatlar yok mu?
Var. Ama şunu ifade edeyim ki sermaye sadece düşük vergi olan ülkelere gitmiyor. Mesela bu bakımdan Polonya'yı incelemek gerekiyor. Son 5-6 senede neden Türkiye'ye gelecek olan sermaye Polonya'yı tercih etti. Volkswagen 800 milyon euroluk yatırım için Türkiye'yi değil Polonya'yı seçti. Birleşmiş Milletler raporundan alıntı yaparak söyleyeyim, Polonya son 3-4 senede dünyada bürokrasisini en çok azaltan ülke. Almanya'da vergiler yüksek ama yatırım oraya gidiyor. Çünkü mükemmel bir altyapı var.
Fakat Avrupa Birliği'nde de birçok regülasyon söz konusu
Evet, regülasyon çok Avrupa Birliği'nde. Bunun faturasını da ödüyorlar. Regülasyon gizli bir vergidir. AB'de çikolata nedir, peynir nedir bunların tanımlandığı klasörler dolusu belge var. Regülasyon aynı zamanda piyasaya gelişi caydıran bir etken. #pagebreak#
Burada siz sanırım aşırı regülasyondan bahsediyorsunuz. Zira serbest piyasa zihniyetinin hakim olduğu ABD'de bile sıkı regülasyonlar söz konusu.
Var, doğru. Ama buna karşı çıkan siyasi görüşler de var. Regülasyonun vergi mükelleflerine getirdiği yükümlülükleri eleştiren siyasi görüşler var. Bizim savunduğumuz bireysel sorumluluktur.
Kaldığımız yerden devam edeyim. Yatırımcıyı çekmek için, sermaye birikimini artırmak için gerekli olan bir diğer kategori yaşam kalitesidir. Burada yabancı yatırımcının binlerce dolar maaş vereceği yöneticisi de nasıl bir hayat süreceğini önemser. O yüzden Türkiye bir yatırım cehennemidir. Onun içindir ki Türkiye'ye gelmeyi düşünüp de gelmeyen altı otomotiv fabrikası var. Sermaye ondan birikmiyor. Bürokrasi, regülasyon, vergiler ve mevzuatı yatırım dostu hale getireceksiniz. Odalara mecburi üyeliğin kaldırılması gerekiyor. Bütün bu olumsuzlukları yan yana koyduğunuz zaman bırakın para gelmesini, Türk yatırımcısı bile yurt dışına gidiyor.
Tabii sadece parayı çekmek yeterli değildir, bu işin ilk yarısıdır. Asıl maharet yabancının burada elde ettiği karı burada tutmasını sağlamaktır. Bu işin ikinci yarısıdır. O da siyasi güvence ile olur. Yatırımcı yarınını görmek ister. Siz bir kişinin bir sözüyle piyasaları etkiliyorsanız, yatırımcı yatırım haritasında dikkate almaz.
Fakat Türkiye finansmanın önemli kısmını dış kaynak ile karşılıyor
11 Eylül'den sonra ABD dünyayı dolara boğdu. Bu ortamda Türkiye'ye para akmadı, damladı diyebiliriz. Bir şey daha söyleyeyim. 2001-2015 arası Türkiye bir dünya markası yaratabildi mi? Hizmet sektöründe THY diyebilirsiniz. Ama THY'nin karlılığı soru işaretidir. Aynı zamanda THY yurt içinde oldukça tekelci davranıyor. Serbest piyasa herkesin serbest olduğu piyasa değildir, girişin serbest olduğu piyasadır. Ne kadar çok girişimci girerse, o kadar çok rekabet, kalite, ucuzluk gelir. Bizim savunduğumuz ekonomi budur.
Belli bir aşamadan sonra serbest piyasada ekonomi ajanlarının tekelleşme eğilimine girdiği yönünde tezler söz konusu. Bu noktada bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tekelleşmeyi devlet, girişimcileri piyasaya sokmayarak yaratıyor. Diyelim ki bir sektörde bir firma tekelleşmeye başladı. Orada tek şey devreye girer, tekelleşmeye başladıysa inanılmaz kar elde ediyordur. Örneğin İDO tekeldir. Biz o zaman İDO'nun örneğin 50 gemilik filosu varsa, bundan 5 ayrı şirket çıkarılmasını ve o şekilde özelleştirilmesi gerektiğini söyledik. Böylelikle bir rekabet olacaktı.
Fakat böyle bir özelleştirmeye kar marjından dolayı özel sektör firmaları ilgi gösterir miydi?
Ülkede herkes tekel. Devlet tekelini özel tekel haline getiriyorsanız buna özelleştirme denemez. Buna peşkeş çekme denir. İDO'ya 800 milyon dolar verilmesi müjde olarak verildi. İDO'yu alan bir hayır kurumu değil bir şirket. O 800 milyon doları tüketiciden çıkartıyor, bu da sevinilecek bir durum değil. Tekelleşme söz konusu olduğunda devlet ve özel sektör ayrımı yoktur. Tekelleşme en büyük soygundur.
Türkiye'de özel sektörün neden böyle bir bakışı var?
Özel sektör rekabeti sevmiyor. Özelleştirilen girişimlerin tekel olarak verilmesini istiyor.
Son zamanlarda Türkiye'nin rekabetçiliği yükselmedi mi?
Türkiye belli pazarlara girdi, çünkü burada emek çok ucuz. O şekilde rekabet ediyor. Avrupa'da işgücü sınırlı olduğu için, yatırım maliyetini de dikkate alarak yatırımcı buraya geliyor. Ben 58 sene önce doğduğumda da Türkiye genç nüfusa sahip, jeopolitik avantajı olan bir ülke konumundaydı. 40 yıl sonra da aynı hikaye. Türkiye'nin geliştiği doğru ama diğerleri de yerinde saymadı. Örneğin Hindistan, Kore nereden nereye geldi ona bakmak gerekiyor.
Bunun nedeni Türkiye'nin üretimden kaçması mıdır? Türkiye'de büyümeye katkı açısından sanayi ve hizmetler arasındaki makas açılıyor. Büyüme modeli açısından sizce bu model bir sorun oluşturuyor mu?
Hayır, değil. Demek ki biz o sektörlerde daha avantajlıyız. 2001 sonrası Arap sermayesi parasını ABD ve İngiltere'de tutmaktan korktular. O sermaye Malezya ve Türkiye'ye geldi. Türkiye aslında bir gecede sıçrar. Bunun için finanstan yani faiz ve temettüden vergiyi kaldırması gerekiyor.
Fakat kamu maliyesi o zaman büyük bir kayıp yaşamaz mı?
Evet Türkiye büyük bir gelirden olur. Şimdi önemli bir noktaya geldik. Asıl hikaye devletin küçülmesi, finansmana olan ihtiyacının azalmasıdır.
Nasıl olabilir bu?
Her sabah 16 milyon lirayı Diyanet'e göndermemekle olur, 100 küsur bin makam aracına son vermekle olur.
Dünyadaki eğilim ne yönde? Sizce devlet küçülüyor mu?
Diğer ülkeler beni ilgilendirmiyor. İskandinavya'da vergi mükellefini yüksek vergi rahatsız etmiyor, çünkü karşılığını alıyor. Ama Türkiye'de karşılığını alamadığımız için bu bir mesele. Birinci dünya düzeyinde vergi alıp, üçüncü dünya düzeyinde hizmet veriyor Türkiye. Bir de onların yanlışı bizi bağlamaz. Bakın Euro bölgesi zorlanıyor, ama dolar güç kazanmaya devam ediyor. Birisi devletçi, bir diğeri serbest piyasacı iki zihniyetin durumu bu. Herhangi kamu girişimi olmayan ülke bugün dünyanın en güçlü ekonomisi, dünyanın en güçlü silah ve uzay sanayi. Devlet nasıl küçülür dediniz, bir örnek daha vereyim. Türkiye 200 milyon TL Milli Eğitim Bakanlığı'na gönderdi.
Kaynağın eğitime gitmesinde nasıl bir sakınca var?
Eğitime gitmesinde bir sakınca yok. Asıl konu o paranın karşılığında ne verildiği.
Süreçlerin, organizasyonun iyileştirilmesi ile eğitimden elde edilen değer yükselemez mi?
Süreç iyileştirilemez, devlet doğası icabı hizmet veremez. Hizmet vermekten acizdir. Eğitim veremez. Fabrikada makine yönetemeyen devlet okul yönetebilir mi?
Fed'in faiz artışının beklendiği bir dönemde gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışlarına yönelik beklentiler söz konusu. Bu Türkiye için de koşulların değişmesi demek. Böyle bir ortamda Türkiye nasıl büyür?
Böyle bir ortamda öncelikle paranın neden gelişmekte olan ülkelerden ABD'ye geri döneceğini sormak gerekiyor. Türkiye'nin parayı burada tutmak için iki şeyden birisini yapması gerekiyor. Birincisi, Türkiye'nin de ABD kadar, hatta ABD'den daha fazla faiz artırması gerekiyor.
Neden ABD'den daha fazla faiz vermesi gerekiyor Türkiye'nin?
Orada ekonomi değil, siyaset ve istikrar devreye giriyor. Daha önce söylediğim gibi yatırımcı istikrar ister. Bugün Kuzey Kore, Yemen, Mısır dolara ABD'nin üç misli faiz verse, siz paranızı bu ülkelerin bankalarına yatırır mısınız? O zaman Türkiye'nin değerlendirme yapması gerekiyor. Burada istikarlı ve özgürlükçü bir yapı sunmak gerekiyor. Ekonomi bu şekilde büyür. Bununla birlikte hukuki altyapının da geliştirilmesi gerekiyor. Siyaset bunlara yön verebilir. Daha önce de ifade ettim, HSYK'dan Adalet Bakanı ile müsteşarının çekilmesi gerekiyor. Adalet tamamen tarafsız olmalı. Maaşı devletten aldığınız için devleti değil, hukukun üstünlüğünü korumanız gerekiyor.
Türkiye'nin büyümesinde liberal politikaların etkili olduğunu söylediniz. Fakat Türkiye toplumu liberalizme pek teveccüh göstermedi. Sizce bunun nedeni nedir?
Türkiye, muhafazakar demokrasiyi yaşadı, sosyal demokrasiyi Ecevit, İnönü ve Baykal ile yaşadı, milliyetçiliği gördü ama liberal demokrasiyi yaşamadı. Bugüne kadar Türkiye'de Besim Tibuk ve benim dışımda hiçbir siyasi lider ben liberalim diye Türk milletinin önüne çıkmamıştır.
Özal böyle değil miydi?
Google'a girin bakın Özal'ın ağzından tek bir defa liberal kelimesi çıkmış mıdır? Özal muhafazakar bir partinin başkanıydı. Ama yaptığın bir iki uygulamaya dışarıdan liberal etiketi yapıştırıldı. Ama bu kısmen doğrudur. Sen istediğin kadar liberalleştim de, eğer "Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz" diyorsan senin liberalliğin kalmaz. Liberalizmin taşıyıcı kolonu hukuk devletidir, yasalardır. Öyle bir laf benim ağzımdan çıksa ben kendimi 100. kattan aşağıya atarım. Anayasayı beğenmeyebilirsin ama sonuçta evrensel hukuk ve değerler liberalizmin temel taşıyıcısıdır. Dolayısıyla birincisi Türkiye liberalizmi tanımıyor. İkincisi, Özal'ın yaptığı hataların büyük kısmı liberalizm diye topluma tanıtıldı. O yüzden liberalizme bir antipati var. Daha önce söyledim, özelleştirilirken serbest rekabete açmak başka bir şey, yandaşa peşkeş çekmek başka bir şey. Özal döneminde bütün özelleştirmeler yandaşa peşkeş şeklinde oldu. Burada milletin canı yandı. Biz Türkiye'de bu açıdan dik bir yokuş tırmanıyoruz, liberalizm bilinmediği için dalga geçilecek oy oranları alıyoruz.
SÖYLEŞİ DİZİSİNİN İLK BÖLÜMÜ