BIST 100 9.693,46 % 1,77
USD/TRY 32,5355 % 0,02
EUR/TRY 34,7190 % 0,09
Piyasalar
9.693,46
% 1,77
32,5355
% 0,02
34,7190
% 0,09
1,0656
% 0,12
45,44
-0,05
2.391,93
% 0,54
87,29
% 0,21
En son haberlerden haberin olsun istemez misin?

Ticaret savaşlarının ortasında Türkiye

Dünyada ticari ve ekonomik dengeler nasıl değişiyor?

Ticaret savaşlarının ortasında Türkiye
ONUR DEMİR* 14 08 2018, 09:49

Amerika’nın yakın bölgesel müttefikleri Kanada ve Meksika’yı hariç tutarak içinde Türkiye’nin de olduğu çelik ve alüminyum ithalatçılarına yönelik uygulamaya koyduğu ek gümrük vergisi kararına, Türkiye Haziran ayında 1,8 milyar dolarlık kömür ve kâğıt ürünlerini kapsayan ek tarife uygulamasıyla karşılık vermişti.

Yine, Türkiye’nin Pentagon’un son teknoloji savunma aracı olan F-35 Müşterek Saldırı Uçakları’nı vurma yeteneği olan Rus S-400 hava savunma sistemlerini filosuna katacağını açıklamasının ABD tarafında yarattığı gerginlik, ve Türk bakanlara uygulanan yaptırım kararıyla şiddeti artan Türk-Amerikan ilişkilerinin en büyük yarayı Cumhurbaşkanı Trump’ın Cuma günü açıkladığı Türk menşeli çelik ve alüminyum ürünlerine uygulanacak ek gümrük vergisinin 2 katına çıkarılmasıyla aldı desek yanlış olmaz.

Türk Lira’sının aynı gün yüzde 15.88 değer kaybetmesiyle sonuçlanan ve ilk bakışta Papaz Andrew Brunson davasıyla ilintili gibi görünen bu karar birçok uluslararası kuruluşa hatta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a göre Türkiye’nin de içine çekilmeye çalışıldığı bir ticaret ve ekonomi savaşından ibaret.

Ek gümrük vergisi tarifeleri ilk etapta Çin’e yönelik başlatıldı. ABD’nin bu ülkeye yönelik olumsuz yaklaşımının esasen Mayıs 2015’de açıklanan ve 2025 yılına kadar Çin’in yüksek teknoloji ürünleri imalatında kullandığı yerli ana bileşen/materyal kullanımı oranını yüzde 70’e çıkarmayı hedeflediği ‘Made in China 2025’ stratejik planı olduğu üzerinde tartışılan en büyük argüman. ABD Çin’in bu planını Dünya Ticaret Örgütü kuralları dışına çıkarak Amerika ve diğer gelişmiş ülke endüstrilerini tehdit etmekle itham ederken, Çin bu planla katma değeri yüksek sektörlere teknoloji üreterek rekabet gücünü artırmayı hedeflediğinin altını çizmekte.

Nitekim ABD bir süreden beri ardı ardına açıkladığı Avrupa Birliğini dahi kapsayan ama doğrudan Çin, Rusya ve nihayet Türkiye’yi hedef alan ticari/ekonomik yaptırımlarını ulusal güvenlik gerekçesine bağlamakta ve dış ticaretle alakalı kısımların yerli çelik ve alüminyum üreticisini desteklemeye yönelik kararlar olduğunu belirtiyor.

Peki bu sarmalın Türkiye için muhtemel sonuçları neler olabilir veya bu durumun etkileri sadece Türkiye ile mi sınırlı kalır?

TÜİK verilerine göre 2017 yılı içinde iki ülke arasında gerçekleşen dış ticaret hacmi, 11.95 milyar doları ithalat ve 8.65 milyar doları ihracatımız olmak üzere 20,6 milyar dolar. Yani Türkiye dünyanın en büyük ekonomisi olan ABD’den ağırlıklı olarak alım gerçekleştirmekte. Yine TÜİK ve ABD Ticaret Bakanlığı verilerine göre Amerika 6. büyük tedarikçisi olarak Türkiye’den 2017’de 1 milyar dolar civarında çelik ithal etti ve o yıl Türkiye’den yaptığı toplam ithalatın yaklaşık yüzde 12'sini buna ayırdı. Bu da demek oluyor ki ABD bu sektörde en büyük ticaret ortağımız ve 13 Ağustos’dan itibaren uygulanmaya başlanacak olan ek vergi tarifelerinden etkilenmeme ihtimalimiz olanaksız.

Görünen o ki sadece Türkiye değil Türkiye ile finans ilişkisi olan birçok kurum ve kuruluşta kurlarda yaşanan oynaklıklar ve TL’deki hızlı değer kaybını kaygıyla karşılamış durumda.  Bank for İnternational Settlements verilerine göre hâlihazırda İspanya, Fransız ve İtalyan kredi kuruluşları Türklere sağlamış oldukları sırasıyla 83,3, 38,4 ve 17 milyar dolarlık kredi miktarı çerçevesinde Lira’da son bir haftadır yaşanan sert düşüş konusunda endişeli.

Benzer şekilde UniCredit, BNP Paribas ve BBVA’da Cuma günü hisse senetlerinde yaşanan yaklaşık yüzde 3’lük değer kaybının telafisine çalışmakta. Tabi, 2018 yılı içinde birçok kez farklı sebeplerle nükseden Türkiye-ABD anlaşmazlığının daha yakın bankacılık ilişkileri içinde olduğumuz AB dışında da başta Japonya ve Çin olmak üzere bizzat ABD’nin kendi ekonomisi ve Ortadoğu ülkeleri üzerinde de olumsuz ekonomik etkiler yaratacağı muhakkak.

Türkiye için bir diğer sorunlu konu ise ABD’nin 7 Ağustos’da imzaladığı İran’a yeniden yaptırım uygulanması kararı. 2015 yılında İran'ın nükleer anlaşma için gerekli adımları attığını onaylayan raporun Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne sunulmasını takiben ABD, Rusya, Çin, Birleşik Krallık, Fransa ve AB’nin Iran ile ‘Kapsamlı Ortak Eylem Planı’ imzalamasıyla başlayan bu olumlu süreç, ABD’nin yaptırımların tekrar uygulanacağını açıklamasıyla son bulmuş oldu. Kasım ayında yaptırımlarda farklı bir seviyeye geçileceğinin açıklanması hatta İran’la iş yapan hiç bir ülkenin ABD ile iş yapamayacağı notunun düşülmesi İran’la gerek ticari gerek enerji kapsamında ilişkileri olan Rusya, Çin ve Türkiye için sıkıntılı bir süreci tekrar başlatmış oldu.

Çin, AB ve Rusya 2015 Nükleer Anlaşması’nın korunmasından yana olduklarını ve Iran ile ekonomik ilişkilerine yaptırım kararına rağmen devam edeceklerini açıkladılar. Suriye politikasındaki ayrışmalara, ticaret hacmi bakımından bir süredir devam eden düşüş trendine rağmen İran ham petrol ve madeni yakıtları başlıca ihracat kalemleri olan ülkemizin de ikinci en büyük doğal gaz/petrol tedarikçisi.

1996 yılında imzalanarak 2001 yılında hayata geçirilen ve yıllık 10 milyar metreküp gaz için 2026 yılına kadar alım garantisi veren Türkiye açısından yeni yaptırım kararına uyma süreci muhakkak sancılı olacaktır. Kaldı ki Türkiye’nin İran’la olan enerji proje ve ortaklıkları doğal gaz ticareti ile de sınırlı değil. İran, petrol sektöründe yurtiçi/yurtdışı arama ve üretim faaliyetlerini gerçekleştiren ve bir devlet şirketi olan Türkiye Petrolleri (TP)’nin uluslararası enerji projelerinde konsorsiyum ortağıdır.

Dolayısıyla, çerçevesi uluslararası ticaret kurallarıyla belirlenmiş ve imzaya bağlanmış uzun dönemli anlaşmaların tarafları olan bu iki komşu ülkeden ilişkilerini bugünden yarına askıya almaları veya bitirmeleri beklemek pek gerçekçi görünmemekte.

Özetle, dünyada ticari ve ekonomik dengeler değişmekte ve uluslararası arena da konumu gereği aktif rol oynamak zorunda kalan Türkiye alışılmışın dışında alternatif plan ve stratejiler üzerinde çalışmakta. Her yönüyle paradigma kayması yaşanan bu yeni dünya düzeninde Türkiye’nin tüm kartlarının masada olduğu ve yaşanabilecek sorunları dikkatli bir diplomasi mühendisliğiyle çözmeye çalışmasının en makul yol olduğu söylenebilir.

 *Yükseklisans eğitimini 2006 yılında Yeditepe Üniversitesi’nde tamamlayan Onur Demir, Türkiye doğalgaz sektörü ve Avrupa Birliği kapsamındaki liberalleşme sürecini konu alan doktora çalışmasını Cambridge’de tamamlamıştır. Akademik çalışmalarının yanı sıra 2010 yılından itibaren direktörü olduğu OED Consultancy Ltd şirketinde  Güney Asya ülkeleri başta olmak üzere çeşitli şirketlere danışmanlık hizmeti vermektedir.

** Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve BusinessHT'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir. Ayrıca burada yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değil, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Bu nedenle, sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir.

Yukarı

Business HT×