BIST 100 9.524,59 % -0,06
USD/TRY 32,5841 % 0,17
EUR/TRY 34,6808 % -0,02
Piyasalar
9.524,59
% -0,06
32,5841
% 0,17
34,6808
% -0,02
1,0618
% -0,23
45,49
0,00
2.399,40
% 0,86
90,34
% 3,71
En son haberlerden haberin olsun istemez misin?

Dolar euro karşısında neden güçlenemiyor?

Fed’in faiz artırım sürecine devam etme ihtimalinin arttığı ve bilançosunu küçültmeye başlayacağı bir dönemde doların güçlenememesinin nedenlerini Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu anlattı

Dolar euro karşısında neden güçlenemiyor?
ERHAN ASLANOĞLU* 27 11 2017, 09:42

Başlıktaki soruyu muhtemelen birçoğumuz soruyoruz ve yanıtını vermekte zorlanıyoruz. Bu yılın başında 1’in altına gitme ihtimali çok sık dile getirilen Euro/dolar paritesi yılın sonuna yaklaştığımız bu günlerde 1,16 – 1,20 arasında dolaşıyor.

Fed’in faiz artırım sürecine devam etme ihtimalinin arttığı ve bilançosunu küçültmeye başlayacağı bir dönemde doların güçlenememesinin nedenlerini çok daha iyi analiz etmemiz gerektiği anlaşılıyor.

Herhangi bir paranın değeri üzerinde temelde dört faktörün etkili olduğunu söyleyebiliriz. Bunlardan birincisi, paranın getirisi yani faizidir. Aslında bu bir fiyattır. Daha fazla faiz, daha fazla cazibe ve söz konusu para için daha fazla değerlenme anlamına gelir.

İkincisi, miktardır. Bol olan bir ürün ucuzlar, kıt olan değerlenir. Bu çerçevede izlenecek veri merkez bankalarının bilançolarıdır. Doğal olarak merkez bankası bilançosunun aktif ve pasifi birbirine eşittir. Döviz ikamesinin, yani dolarizasyonun olmadığı bir ekonomide,  merkez bankası bilançosunun pasifi, yükümlülüğü genel anlamda ve büyük oranda merkez bankası parasıdır. Bir başka ifade ile para tabanı ve açık piyasa işlemleridir. Söz konusu paranın piyasadaki büyüklüğünü ifade eder.

Üçüncüsü ülkenin cari dengesidir. Cari açık veren bir ülke, basamayacağı bir para cinsinden açık veriyor demektir. Yabancı paraya olan talep yerli paraya değer kaybettirir.

Dördüncüsü ise risklerdir. Bu çok geniş bir kavram. Siyasi, jeopolitik ve ekonomik birçok faktörü içermektedir. Risk arttıkça ülke parasının değer kaybetmesi beklenir.

Özetle, pariteler üzerinde temelde faizler, merkez bankası bilançosu, cari açık ve riskler etkilidir. Geçtiğimiz yıl Aralık ayında ABD’nin 10 yıllık tahvil faizi yüzde 2,40, AB’de örneğin Almanya’da yüzde 0,30’lardaydı.Fed’in politika faizi 0,75,  ECB’nin ise -0,40 idi. Diğer taraftan Fed’in bilanço büyüklüğü, yani kabaca para arzı 4,4 trilyon dolar iken,ECB’nin bilanço büyüklüğü 4 trilyon dolardı. Fakat beklenti ECB’nin para arzına devam etmesi nedeniyle kısa sürede Fed’in bilançosunu geçeceği yönündeydi. Dolayısıyla, ABD doları hem fiyat hem miktar olarak daha değerli olmaya adaydı. Cari açık meselesine gelince, ABD hep cari açık veren, AB ise fazla veren konumdadır.

Bu veri her zaman euro’yu destekler. Risklere baktığımızda, geçtiğimiz yıl Aralık ayında ABD seçimleri atlatmış, Trump iktidara gelmiş, vergi indirimi, bir trilyon dolarlık extra bütçe harcaması,yüzde 4 büyüme gibi piyasaların çok hoşuna giden vaatlerde bulunuyordu.  Diğer taraftan, AB ise 2017’de seçimlere gidiyor, bu seçimlerde başta Fransa ve Hollanda olmak üzere popülist ve euro karşıtı partilerin iktidara gelme olasılığının yüksekliğinden bahsediliyordu. Euro’da kopmaların, dağılmaların, Brexit sonrası Frexit gibi risklerin gerçekleşmesinden korkuluyordu. Bu anlamda, risklerini azaltan ABD’ye karşın risklerini çok arttırmış bir AB bulunuyordu. Bu durum doların lehine çalışıyordu. Parite üzerinde etkili olan dört faktörden üçü ABD lehine olduğu için dolar güçleniyordu ve beklentilerde bu eğiliminin devam etmesi yönündeydi.

2017 yılının sonlarına geldiğimiz, içinde bulunduğumuz dönemde bu dört faktörden bir tanesi değişmiş görünüyor. Faizlerin seviyesi ve merkez bankalarının bilançoları dolar güçlü olmalı demeyi sürdürüyor. Cari açık ise yine euro güçlü olmalı diyor. Riskler ise yer değiştirmiş durumda. Trump dediğini çok fazla yapamayan ve iktidarda kalması bile tartışmalı bir başkan haline gelirken, seçimleri atlatan AB zorda olsa popülist partilere geçit vermedi.

Euro’nun dağılma riskinden en azından kısa ve orta vadede uzaklaşan AB’de tüketici ve yatırımcı güveninde çok ciddi bir artış gerçekleşti ve bu durum büyüme rakamlarına da yansıdı. Trump’ın zaman zaman öngörülemeyen ve risk içeren kararları,  harcamaları kısmadan geliri kısmaya yönelik vergi reform taslağının bütçe açığını gelecek yıllarda aşırı artırma endişesi ve yüksek cari açığın yanına bütçe açığının da eklenme ihtimali risk dengesini AB lehine değiştirmiş görünüyor.

Bu yılın başında pariteyi etkileyen dört faktörden üçü doların lehineyken şimdi ikisi kalmış durumda. Paritenin 1,05’den 1,20’lere gelmesi temelde bu risk algısındaki değişimden kaynaklanıyor görünüyor. Risk algısı bu kadar değişmeseydi, faiz farkı ve bilanço büyüklükleri ki şu anda Fed’in bilançosu 4,4 trilyon dolar, ECB’nin 5,1 trilyon dolar, ABD dolarının güçlenmesini gerektiriyordu. ECB’nin bilançosu önümüzdeki bir yılda 5,7 trilyon doları geçerken, Fed’in 4 trilyon dolarlara gerileyecek. Faiz, bilanço ve cari açığın paritenin yönü konusunda etkisi orta vadede değişmeyeceğine göre risk faktörü euro/dolar paritesinin yönünü belirleyecektir.

2018 Kasım ayında ABD’de ara seçimler var. Bu durum Trump’ı biraz daha az risk almaya itebilir. Buna karşın, gelir dağılımı, işsizlik, yüksek borç ya da göç gibi sorunlarla uğraşan AB’nin euro’nun kalıcı olması için daha fazla bütünleşmesine ihtiyacı var. Tek bir merkez bankası varken daha ortak bir maliye politikasına gereksinim var.

İspanya’daki Katalan krizini, İtalya ve Almanya’daki siyasi gelişmeleri dikkate alacak olursak, böyle bir bütünleşmenin, temel sorunları çözmenin çok kolay olamayacağını, yılbaşından itibaren AB’nin gerçek sorunlarıyla daha fazla yüz yüze kalacağını bekleyebiliriz. Bu nedenle,  önümüzdeki yıl risk algısının AB için bir miktar artacağını tahmin ediyoruz. Bu çerçevede, önümüzdeki dönemde euro /dolar paritesinin 1,15 ve belki bir miktar daha aşağı gelme ihtimalini daha yüksek görüyoruz.

Sonuçolarak, pariteler üzerinde faiz, bilanço, cari açık ve riskler olarak dört ana faktör etkili diyebiliriz. Bu faktörlerden ikisi, yani yarısı merkez bankalarının elinde, yarısı değildir. Herhangi bir merkez bankası kontrol edebildiği kısmı yeterince güçlü kullanmaz ise bu durum diğer faktörler olumsuzken yerel paranın değer kaybını hızlandırabilir.

* Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu, Piri Reis Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi'dir.

** Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve BusinessHT'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir. Ayrıca burada yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değil, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Bu nedenle, sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir.

Yukarı

Business HT×