BIST 100 9.887,25 % 1,75
USD/TRY 32,5382 % 0,00
EUR/TRY 34,9450 % -0,08
Piyasalar
9.887,25
% 1,75
32,5336
% -0,01
34,9450
% -0,08
1,0730
% 0,00
44,89
0,00
2.346,57
% 0,60
89,59
% 0,65
En son haberlerden haberin olsun istemez misin?

"Kontrolsüz serbest piyasalara kanmayın"

Robert Shiller son yazısında kontrolsüz rekabetçi ekonominin bir yanılgı olabileceğini yazdı

"Kontrolsüz serbest piyasalara kanmayın"
ROBERT SHILLER 12 10 2015, 17:25

Üniversitelerimizde anlatılan ekonomi teorilerinden belki de en fazla rağbet edileni, kontrolsüz rekabetçi ekonominin herkes için en ideal olduğu kanısıdır.

Bu ideal ekonomide, her birey tamamen kendi çıkarlarına uygun kararlar alan bağımsız birer öznedir. Hem sağ hem sol görüşlü ekonomistler, bu ana fikrin, bağımsızlık ve bireysellik değerlerimizi ekonomilerimizin başarısına bağladığını dile getirmektedirler.

Sorun şu ki bu fikirler kusurludur. Georgetown Üniversitesi profesörü ve ekonomi bilimi alanında Nobel ödüllü akademisyen George A.Akerlof ile birlikte yaptığım çalışmada, bu kavramların istikrarlılığının derinliğine inmek için davranışsal ekonomiyi kullandım.

“Phishing for Phools: The Economics of Manipulation and Deception” (Princeton, 2015) adlı kitabımızda, serbest piyasa teorisinin gerçek hayatımız ve ekonomilerimizle olan bağıntılılığını sorguladık. Serbest piyasaların önemini tasdiklerken, piyasa düzenlenmesinin çok önemli olduğu, ve bu durumun gelecekte de böyle olacağı sonucuna ulaştık. 

Bizi yanlış anlamayın: George ve ben kesinlikle serbest piyasa savunucularıyız. Nitekim, ben yıllarca daha fazla bu tarz piyasalara -örneğin müstakil konut fiyatları ya da mesleki gelirler için vadeli piyasalara, ya da gayri safi yurt içi hasıla üzerinde tazminat talebi yapmamızı sağlayacak piyasalara- ihtiyacımız olduğunu savundum. Bu konularla ilgili bu köşede yazılar da yazdım.

Ancak, aynı zamanda, ikimiz de standart ekonomi teorisinin kontrolsüz serbest piyasalarla ilgili genelde fazla coşkulu olduğuna inanıyoruz. Bu teori genellikle, normal insani zaaflar da göz önüne alındığında, rekabetçi ekonominin kaçınılmaz bir şekilde muazzam miktarda manipülasyon ve aldatmaca doğuracağı gerçeğini göz ardı etmekte.

“Phishing”(oltalama) kelimesini, görünüşte zararsız olan bir dizi modern piyasa manipülasyonlarını açıklamak için bir metafor olarak kullandık- tıpkı çubuk şekerleri ve dedikodu dergilerini süpermarketlerde kasanın yanına koyarak, yorgun yetişkinleri ya da sızlanan çocukların ailelerini birkaç dolar daha harcamaya cezbetmek gibi. Ve “phool” kelimesini(ing. aptal anlamına gelen “fool” kelimesinden türetilmiş), kendisinin manipüle edilmesi için ne kadar düşünce ve çaba harcandığını anlayamayan kişiyi betimlemek için kendimiz uydurduk.

Bu tarz faaliyetlerin yaygın olmasının sebebi bu işi yapanların genellikle kötü emelleri olması değil, ama rekabetin zorunlu kıldığı bir phishing, yani oltalama dengesi olan piyasa güçlerinin var olmasıdır. Bu şu şekilde çalışır: Rakibinin sofistike ve etkili pazarlama taktikleri kullandığını anladığında eğer aynı hareketi yapmazsan geride kalırsın. 

Bazı işyerleri bu eğilime kendi başlarına karşı koymaya çalışıyorlar. Örneğin, on yıllarca önce mağazalar, ahlaklılıklarıyla müşterileri etkileme umuduyla şekerleri kasa sıralarından kaldırmayı denediler, ama bu çabalar büyük oranda başarısızlığa uğradı. Kar marjları dar olduğunda, “oltalamayan” iş yerleri basitçe ortadan kalkabiliyorlar.

Birçok ekonomist, piyasada manipülasyon ve aldatmaca olduğuna dair kanıtları görse de, çoğu bu fenomene kontrolsüz serbest piyasalardaki temel ve yaygın bir problem olarak bakmıyor. Aldatmaca ve manipülasyon ders kitaplarında teoride yetersiz bir şekilde tartışılıyor. Bunun bir sonucu olarak, piyasa düzenlemelerine aşırı derecede iftira atılmış durumda.

Durumları farklı açılardan görüyoruz: Amerikan ekonomisinin- ve ona benzeyen diğer ekonomilerin- başarısı piyasalarının görece serbestliğine ve piyasalara dayatılan sağduyulu düzenlemelere atfedilebilir. Neyse ki, çoğu ülkelerin sivil halkları piyasa hareketlerine bir ahlak anlayışı katmışlardır.

Yaklaşık otuz yıl önceki Thatcher-Reagan devrimi, piyasa düzenlemelerinden uzaklaşmada bir dönüm noktasıydı, ve bu devrimin karışık sonuçları oldu. Ancak akademik dünyanın serbest piyasaları matematiksel iktisada doğru biçimlendirmesi, kısıtlı şartları olan bu devrimi destekledi. #pagebreak#

Ekonomi teorisi öğrencileri günümüzde, ekonomist Vilfredo Pareto'ya hürmeten, serbest piyasa ekonomisinin “Pareto verimliliği” olacağı uyarılarıyla öğrenim görüyor. Eğer ekonomi teorisi okumadıysanız, sırada biraz açıklama var.

Pareto verimliliğinin olduğu bir ekonomiye, bir insanı daha yoksul hale düşürmeden başka bir insanı daha varlıklı yapmanın mümkün olmadığı durumda ulaşılır. Bu teori, her insanın, ekonomik kararlarını kendisi için olabilecek en iyi sonuca ulaşmak adına aldığını savunur. Ekonomik jargonda, her birey münferit olarak kendi refahını temsil eden “fayda fonksiyonunu” maksimuma çıkarır. Bu teori bir çok ders kitabında “refah ekonomisinin ilk temel teoremi” olarak geçer, ve matematiksel zarafetle sunulur. Bu teoriye karşı itirazlar önceden yaygın olduysa da, artık çoğunlukla kaybolmuştur.

Ancak yine de belirtmek gerekir ki, bu teoriye ilk itiraz Pareto'nun kendisinden gelmiştir. Pareto bu sezgilerini, günümüzde yaygın olarak kullanılan şekliyle kullanmayı amaçlamamıştır. Pareto, kendi verimlilik konseptinin bazı önemli ahlaki boyutları yok saydığını gözlemledi: Serbest piyasalarda bireyler, filozof Jeremy Bentham'ın da aynı şekilde adlandıracağı üzere faydalarını maksimum düzeye çıkarmayı başaramıyorlar. Gerçek refahlarını değil, ancak başka bir şeyi, çok daha kısıtlı bir şeyi maksimuma çıkarmak konusunda başarılı oluyorlar.

1918 yılında, Yale ekonomisti Irving Fisher, bireylerin eylemlerinde maksimuma çıkardıkları şeyin yararlılıktan ziyade “istenebilirlik” olduğunu ileri sürdü. Çünkü bireyler yaptıkları geniş satın alma yelpazesinde baştan çıkmaya ve hatalar yapmaya meyillidirler ve bu durum karlarını maksimize etmek amacındaki pazarlamacıların onları sistematik olarak istismar etmelerine yol açmaktadır.

20.yüzyılın ilk yarısında, bu tarz kritikler kamu yararına yapılmaktaydı. Ancak bugün çok az tartışılmaktalar.

Güncel ekonomik teori, eğer bir “dışsallık” varsa -örneğin, bir işyeri sattığı malları üretirken havayı kirletiyorsa- sonucun optimum olmayacağını onaylar, ve çoğu ekonomist bu tarz durumların hükümet müdahalesi gerektirdiği konusunda hem fikirdir.

Ancak piyasa tarafından teşvik edilmiş profesyonel manipülasyon ve kandırma problemi temel bir problemdir, bir dışsallık değildir. Kısacası, kısıtlanmamış servest piyasaların üstünlüğü -refah ekonomisinin temel teoremi- cennetten gelen bir yasa halini almıştır. Teknolojinin ilerlemesiyle istekler daha da etkili bir şekilde manipüle edilebilmektedirler. 

Aslında, serbest piyasaları içeren ekonomilerin gerçek başarısının, hem özel kuruluşlar, hem de hükümet düzenlemelerinin savunucuları arasında yer alan kampanyacıların daha iyi değerler için harcadıkları kahramanca çabalarla büyük ilgisi vardır. Örneğin, 1900'den önce halka satılan çoğu hazır ilaç sahteydi. 

Bu gibi çoğu sahtekarlık o günlerden sonra, piyasa güçleri tarafından değil, kamu yararı için harekete geçen sivil vatandaşlar tarafından ortadan kaldırıldı. Bunlara örnek olarak, kampanyaları sayesinde 1906'da “Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi”nin kuruluşuna öncülük eden Harvey Washington Wiley (1844-1930) ve Alice Lakey (1857-1935), ve 1920'lerdeki aktif destekleri sayesinde 1936'da “Consumer Reports”un kuruluşuna öncülük eden Stuart Chase (1888-1985) ve Frederick J.Schlink (1891-1995) verilebilir.

Ne yazık ki, bu gibi önemli insanlar hiçbir zaman gerçekten nam kazanamadı ve çoğunlukla unutuldular. Modern kahramanlar çoğunlukla, kendileri de manipülasyon konusunda uzmanlaşmış sayılabilecek şovmenler ya da iş adamları olma eğilimindeler. Belki de bunun sebebi, bu kahramanların eleştirilerinin hepimizin günlük hayatta yaptığı aktivitelerden bir çoğu hakkında şüphe duymamıza sebep olacak olmalarıdır.

Serbest piyasaları yücelten ve ekonomik kahramanlığı küçümseyen bir düşünce tarzına kaymış durumdayız. Bu piyasalara ihtiyacımız olduğu kadar o gerçek kahramanlara da ihtiyacımız var.


*Yale Üniversitesi Ekonomi Profesörü Robert Shiller'ın 9 Ekim 2015 tarihinde New York Times'ta yayınlanan makalesinden çevrilmiştir. 

** Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve BusinessHT'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir. Ayrıca burada yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değil, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Bu nedenle, sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir.

 

Yukarı

Business HT×