BIST 100 9.693,46 % 1,77
USD/TRY 32,5355 % 0,02
EUR/TRY 34,7190 % 0,09
Piyasalar
9.693,46
% 1,77
32,5355
% 0,02
34,7190
% 0,09
1,0656
% 0,12
45,44
-0,05
2.391,93
% 0,54
87,29
% 0,21
En son haberlerden haberin olsun istemez misin?

Tesadüfi kur savaşları

Son dönemlerde piyasalarda kur savaşları söylentileri gittikçe artıyor fakat bunun temelinde henüz bilinçli bir taktiksel hareket yatmıyor

Tesadüfi kur savaşları
PROJECT SYNDİCATE- MUHAMMED EL-ERİAN 04 03 2015, 15:45

Küresel mali krizin üzerinden yaklaşık 6.5 yıl geçmesinin ardından gelişen ve gelişmekte olan ülkelerin merkez bankaları daha önce hiç görülmediği kadar aktif bir para politikası izlemeye devam ediyorlar. Bu sıradışı yolculuk daha ne kadar sürecek?

Henüz geçtiğimiz ay Avustralya, Hindistan, Meksika ve diğer merkez bankaları faiz oranlarında düşüşe gitti. Çin, bankalara yönelik rezerv zorunluluğunu artırdı. Danimarka politika faizini negatif seviyeye çekti.

İstikrara en düşkün ülkeler bile beklenmedik hareketler yaptılar. Faiz oranları düşürmek bir yana, İsviçre aniden frankın euroya bağımlılığını kaldırdı. Birkaç gün sonra da Singapur kur rejimini beklenmedik bir şekilde değiştirdi.

Daha da önemlisi, Avrupa Merkez Bankası (AMB) oldukça yüksek ve açık uçlu bir varlık alım programına gideceğini duyurdu. AMB bu önlemi, kalıcı büyümeyi tehdit edeceği ve aşırı risk alımını teşvik edeceği eleştirilerine rağmen almaya karar verdi.

ABD merkez Bankası Fed bile diğerlerinden çok daha iyi bir performans gösteren ekonomiyi yönetmesine rağmen faiz artışı için "sabır"a ihtiyacı olacağını duyurdu. İstihdamda görülen sağlam artışa maaşlarda da bir yükseliş eklenirse bu duruşun korunması zor gibi görünüyor.

Merkez bankalarının gösterdiği bu yeni hareketlilik ekonomik büyümeye dair endişeleri de ortaya koyuyor. Bir zamanlar aklın hayalin almayacağı seviyede parasal genişleme gerçekleştirilmesine rağmen küresel üretim potansiyelinin oldukça altında bulunuyor.

Zayıf talep ve borç durumları Euro Bölgesi ve Japonya gibi yerlerde deflasyon korkularını artırarak durumu daha da zorlaştırıyor. Fiyatlarda bir düşüş bekleyen hanehalkı harcamalarını erteleyerek ve firmalar yatırımlarını daha sonraya bırakarak ekonominin içinden çıkılması zor bir kısır döngüye girmesine neden olabilir.

Eğer zayıf talep ve yüksek borç söz konusu krizdeki tek iki faktör olsaydı parasal genişlemenin son turu daha etkili olurdu. Fakat öyle değil. Ekonomik büyümeye yönelik önemli engeller genellikle ele alınmıyor ve merkez bankaları bunu tek başlarına başaramazlar.

En basitinden bakmak gerekirse merkez bankaları yapısal değişiklikleri gerçekleştiremezler. Örneğin merkez bankaları altyapı yatırımları, işçi sektörünün iyileştirilmesi ve büyüme yanlısı bütçe reformları gibi sağlam bir toparlanmayı teşvik edecek önlemleri tek başına alamaz. Bunun yanında merkez bankaları toplam talepteki dengesizlikler konusunda yani hanehalkının, şirketlerin ve hükümetlerin harcama yapma istekleri konusunda çok bir şey yapamaz.

Dolayısıyla para politikası enstrümanlarının ekonomnik büyüme yaratma, enflasyon istikrarı ve mali istikrar konusunda gittikçe daha az güvenilir olmasına çok şaşırılamaz. Merkez bankaları idealden uzak olan bir politika yolu izlemeye mecbur bırakıldılar. Fed hariç merkez bankaları güçlenen para birimlerinin yerel şirketlerin rekabet gücünü etkilememesi için müdahale etme gereği duyduklarını düşünüyorlar ve bu durum özellikle küçük ve açık ekonomiler için geçerli.

Tabii ki bütün para birimleri birbirine karşı aynı zamanda değer kaybetmez. Fakat son dönemlerdeki çabaların bir süre daha devam edeceği düşünülebilir; iki duruma bağlı olarak.

Birinci durum ABD'nin dolardaki keskin yükselişe tolere etmeye devam etmesi. ABD şirketlerinden bilançolarına olumsuz etki yaptığına dair gelen şikayetler ve düşüşe geçen turist sayısına bakıldığında bu durumun garantisi tam olarak verilemez.

Bunu söylemekle beraber ABD'nin şu anki büyüme oranı ve istihdam artışını devam ettirmesi durumunda bu gelişmelerin bir siyasi harekete neden olmasının zor göründüğünün de altını çizmek lazım. ABD'nin dünranın geri kalanıyla yürüttüğü içli dışlı ticari ilişkilere bakıldığında korumacılığa pek yer olmadığı görülüyor.

Geniş çaplı bir kur düşüşüne neden olacak ikinci durum ise mali piyasaların henüz ekonominin temelleri tarafından kucaklanmamış risk duruşlarını alması ve bunları devam ettirmesi. Merkez bankalarının gittikçe daha fazla risk alımını teşvik ettiğini göz önüne alırsak bu verimli risk alımı çok kolay bir marifet değil. Fakat risk alımlarının ortaya çıkardığı tehlikeye bakıldığı zaman da ister istemez piyasaların başarılı olmasını istiyoruz.

Her ne olursa olsun merkez bankaları eninde sonunda geri çekilmek zorunda kalacaklar. Burada asıl soru küresel ekonominin para politikalarına olan bağımlılığını kırmanın ne kadar zor olacağı ve muhtemel bir kur savaşının bunu hızlandırıp hızlandırmayacağı.

Yukarı

Business HT×