BIST 100 9.716,77 % -0,05
USD/TRY 32,5459 % 0,03
EUR/TRY 34,9824 % 0,03
Piyasalar
9.716,77
% -0,05
32,5459
% 0,03
34,9824
% 0,03
1,0729
% -0,01
44,89
-0,46
2.332,46
% 0,70
89,16
% 1,30
En son haberlerden haberin olsun istemez misin?

Parkinson ve parlak yanları

Parkinson hastalarının kendi yaşadıkları dramı bilim dünyasına anlatmasıyla Alzheimer gibi hastalıklara da çare bulunacağı umudu artıyor

Parkinson ve hastalığın parlak yanları
THE NEW YORK TIMES - JON PALFREMAN 04 03 2015, 12:06

Dört yıl önce bana yaklaşık 1 milyon ABD'linin etkilendiği Parkinson hastası olduğumu söylemişlerdi. Hastalık durmadan ilerleyen türden; genelde vücudun bir parçasında başlayan bir sarsıntı daha sonra yayılıyor. Hastanın kasları daha da sıkılaşarak genellikle kamburluğa yok açıyor, hareketler yavaşlıyor, hasta ufalıyor ve daha az hareket ediyor. Hastalık ilerledikçe hasta da daha fazla engelli bir hale dönüşüyor ve kabızlıktan uyku bozukluğuna birçok farklı semptom tecrübe ediyor.

Peki Parkinson yavaşlatılabilir mi, durdurulabilir mi hatta yenilebilir mi? Hastalık başlamadan önce durdurulabilir mi? Bu konuda başarı daha önce hiç olmadığı kadar yakın.

DNA haritasını ve yapısını çözen biyomedikal araştırmacılar şimdiyse gözlerini en tepe noktaya diktiler - insan beyni. Ortadaki zorlu puzzle çoğunlukla yağlı maddelerden oluşan bu ufak şeyin yürüme, duyma, konuşma, koklama, yazma, sevme, düşünme ve duyma gibi hisleri nasıl idare ettiğini ve sinirsel hastalıklarda bu mükemmel becerilerin nasıl kaybolduğunu ortaya çıkarmaktan oluşuyor. Birçok bilim adamı Parkinson hastalığını sözde bir "yol gösterici" olarak ele alıyor. Parkinson'a neyin neden olduğunu bulabilirlerse bu diğer hastalıkları da anlamalarını ve beyin gibi aşırı kompleks bir organı anlamalarını sağlayacak.

Parkinson hastalığında beynin bazal gangliya olarak adlandırılan küçük bir kısmı fonksiyonlarını yitiriyor. Bazal gangliya denen kısım beyincik ile beraber insanların belirli becerileri öğrenmelerini sağlarken, bunu da iyi bir davranış yapıldığında dopamin salgılayarak ve yapılmadığında ise bu hormonu geri tutarak sağlıyor. Bebekler bazal gangliya bölgesini genel olarak bir şeye uzanmak, yakalamak ve emeklemek gibi yetenekler için kaslarını harekete geçirmek için kullanıyor. Aynı bölge ileri zamanlarda birçok karışık görevi çok fazla düşünmeden yerine getirmek için kullanılıyor. Örneğin bir tenis oyuncusu bir vuruşu sürekli tekrarladığı zaman bazal gangliya doğru yapılan her vuruşta vücudu "ödüllendirerek" daha iyi yapmasını sağlıyor.

Fakat bu beyin aktivitesinin bir hassasiyeti var: tamamen dopamine bağlı olması. Dopamine üretimi Parkinson hastalığında olduğu gibi kesintiye uğradığında bazal gangliya bölgesine giden sinyaller bozuluyor ve yanlış tavsiyelerde bulunuyor. Bu yanlış sinyaller daha sonra talamus ve korteks gibi beynin diğer bölgelerine gidiyor. Kötü sinyaller aynı zamanda beyin ve kaslar arasındaki iletişime de zarar veriyor. Parkinson hastalarının ufak bir nesneyi alarak rahat bir şekilde etrafa taşıyamamalarının nedenlerinden bir tanesi de bu: Hareketleri çok yavaş, çok az, çok sert, çok titrek ve kötü zamanlamalı. Bütün bunlar kendisiyle çatışma içerisinde olan bir beynin göstergeleri.

Parkinson hastası olmak başka bir ülkeye gidip yolun "yanlış" şeridinde arabayı sürmeye benziyor. Araba sürmek genelde bizim bazal gangliyaya yaptırdığımız bir iş. ABD'de yolun sağ şeridinden giderek binlerce saat harcamış bir Amerikalı, İngiltere'de araba sürmeye çalıştığı zaman alışkanlıklarının işe yaramayacağını göerecektir. Dolayısıyla beyinde amaç oryantasyonlu işlev yapan korteksi bazal gangliyadan daha etkin kullanarak doğru araba sürme amacıyla yeniden beynini kullanacaktır. Araba sürmek zor olacaktır çünkü bazal gangliyadan gelen sinyaller işe yaramayacaktır.

Peki dopamin üretimi neden kesintiye uğruyor?

Bu konu alfa sinüklein adını alan bir proteinin davranışlarına bağlanabilir. Bu molekülün Parkinson için olan önemi 20 yılı aşkın bir süre önce nöroloji dalında uzmanlaşan Lawrence Golbe tarafından akraba olan iki hastayı tedavi ederken keşfedildi. Golbe tarafından tedavi edilen bu hastaların ailesinde Parkinson genetik olmakla beraber aile üyelerinin üyelerinde bu hastalığa yakalanma şansı yüzde 50 olarak belirlendi. Daha sonraki araştırmalar bu hastalığa yakalananların alfa sinükleinden türeyen bir kromozom taşıdığını gösterdi.

Parkinson hastalığı her ne kadar kişiden kişiye bu şekilde geçmese de bu bulgular hastalığı anlamak için çok önemli bir fikir sundu. Birçok hasta alfa sinükleinden türeyen mutasyonu taşımamasına rağmen hastalığın başlamasının ardından beyinlerinde alfa sinüklein bölümleri oluşuyor. Dolayısıyla bu protein Parkinson hastalarının durumunu etkileyen önemli faktörlerden birisi olarak kendisini gösteriyor.

Bilim insanlarının öne sürdüğü teori şu şekilde: Bazen iyi proteinler kötü olabiliyorlar. Birçok nedenden dolayı proteinler yanlış katlanarak diğer proteinlere yapışabiliyorlar. Bu durum gerçekleştiğinde proteinler zehirli bir hale geliyor, hücreden hücreye atlayarak diğer alfa sinüklein proteinlerinin de aynısını yapmasına neden oluyor ve bazı sinirlerin ölmesine neden olabiliyor. Bu durum yalnızca Parkinson hastalığında görülmüyor. Yanlış katlanan proteinler Alzheimer gibi diğer hastalıklarda da görülüyor.

Bu kötü huylu proteinler için ne yapılabilir? Hücreler, proteinlerin doğru davranabilmesi için bir mekanizmaya sahipler ve iyi davranmayan hücreleri yok ederek geri dönüşümünü sağlayabiliyorlar. Fakat bu mekanizmalar mükemmel değil. İnsan hayatı uzadıkça sinir hastalıklarına yol açan protein bozukluklarının oluşması ihtimali de artıyor.

Dolayısıyla benim gibi Parkinson hastaları da doğaya bir yardımda bulunabilmek adına nörolojik bilime bir yardım eli uzatıyoruz. Böylelikle bazı araştırmacılar proteinler tarafından yol açılan bu tür sinirsel hastalıklar için ilaçların yakın bir zamanda bulunacağını ve bu hastalıkların bir seferde tamamen yok edilebileceğini düşünüyor.

Parkinson hastlığı yaşayan insanlar yavaş yavaş kendilerine ait önemli parçaları kaybediyorlar. Yürümeyi unutuyoruz. Kollarımız zayıflıyor. Hareketlerimiz yavaşlıyor. Ellerimiz düğmeyi iliklemek veya çatalla makarnayı tutabilmek gibi basit işlevleri göremez hale geliyor. Yüzümüz artık duygularımızı ifade etmiyor. Sesimiz temizliğini kaybediyor. Zamanla aklımız da keskinliğini ve daha fazlasını kaybediyor. Fakat kanser hastalarının aksine Parkinson hastaları genellikle uzun süre yaşıyorlar. Ve Alzheimer aksine durumumuzu net bir şekilde anlatabiliyoruz. Benim gibi Parkinson hastaları ancak vereceğimiz bu bilgilerle bilimin bu hastalıklara çare bulacak kapıları açacağı fikriyle huzur buluyoruz. 

Yukarı

Business HT×