Merkez Bankası’na yapılan eleştirilerin özeti şu: Merkez Bankası işini iyi yapmıyor, Türkiye’nin çıkarlarına uygun hareket etmiyor ve iktisadi büyümeyi engelliyor. Peki, bunlar doğru mu? Merkez Bankası gerçekten büyümeyi engelliyor mu? Türkiye’nin orta gelir seviyesinde takılıp kalmasının sorumlusu Merkez Bankası mı? Gelin, Erdem Başçı bu konularda ne düşünüyor, anlamaya çalışalım.
BAŞÇI'NIN SUNUŞU
Yoğun gündem nedeniyle muhtemelen dikkatinizden kaçmıştır, Erdem Başçı, 9 Şubat’ta bir sunuş yaptı. Bu sunuşta üç temel mesaj var: (1) Enflasyon, iktisadi büyümeye zarar verir. (2) Sıkı para politikası (dolayısıyla yüksek faizler) enflasyonla mücadelede etkili bir araçtır. (3) İktisadi büyümenin asıl belirleyicisi faiz değildir; büyüme hükümetin sorumluluğundadır.
YÜKSEK ENFLASYON BÜYÜMEYE ZARAR VERİR
Başçı, sunuşunda enflasyonun (ve deflasyonun) büyümeye zarar verdiğini ve eğer enflasyon olmasaydı Türkiye’nin geçmişte çok daha hızlı büyümüş olabileceğini söylüyor. İktisatçıların yaptığı çalışmalar da Başçı’nın bu tezini destekliyor. Örneğin, OECD ülkelerini inceleyen bir çalışma, %10’un altındaki görece düşük enflasyon düzeylerinin bile uzun dönem iktisadi büyümeyi olumsuz bir şekilde etkileyebileceğini gösteriyor. Çünkü enflasyon ve fiyat istikrarsızlığı, yatırım ortamındaki belirsizliği artırarak karar almayı zorlaştırıyor ve fiyat mekanizmasının işleyişini bozarak üretim faktörlerinin etkin bir şekilde kullanılmasını engelliyor. Bu da uzun dönemde büyümeye zarar veriyor. NBER iktisatçılarının yaptığı tahmine göre, enflasyonun kalıcı bir şekilde bir puan azalması, kişi başına gelir düzeyini %0.5 ile %2 arasında arttırabiliyor. Buradan çıkan sonuçlar şunlar: Bir, merkez bankaları, fiyat istikrarını sağlayarak aslında iktisadi büyümeye katkı yapıyorlar. İki, uzun dönemde büyüme hedefleyen bir hükümetin, kısa dönemli çıkarlara odaklanıp, enflasyonla mücadeleden ve fiyat istikrarından vazgeçmesi pek akılcı bir hareket olmaz.
FAİZLERİ YÜKSELTMEN GEREKEBİLİR
Başçı, sıkı para politikasının faydalarını anlatmak için, ABD ve Japonya örneklerini kullanıyor. ABD örneğinde, 1980’lerde Paul Volcker’ın enflasyonla mücadele etmek için uyguladığı yüksek faiz politikası sayesinde, enflasyon %14’lerden %4’lere düşüyor. Bu örnek ilginç, çünkü o dönemde Volcker’in yüksek faiz politikası da esnafa zarar verdiği ve (biraz da bizim faiz lobisi söylemine benzer bir söylemle) büyük şirketlerin ekmeğine yağ sürdüğü gibi gerekçelerle eleştirilmiş. Ama eleştirilere rağmen ısrarla sürdürülen politika, sonunda düşük enflasyon ve istikrarlı büyüme getirmiş. Bu sayede, sonunda faiz de düşmüş. Başçı'nın verdiği örneklerden anlıyoruz ki, 'düşük faiz' isteyenlerin kullandığı “yüksek faiz enflasyona neden olur” veya “enflasyona göre faiz politikası belirlemek milletin aklıyla alay etmektir” gibi ifadeler gerçekleri yansıtmıyor. Özetle, söylenenlerin aksine, faiz politikasının enflasyonla mücadelede etkili bir araç olduğu anlaşılıyor.
BÜYÜME HÜKÜMETİN SORUMLULUĞUNDADIR
Tamam, Merkez Bankası’nı eleştirenler faiz ve enflasyon ilişkisi konusunda yanılıyor olabilirler. Ama yine de Merkez bankası, hükümetin iktisadi büyüme hedefine daha fazla destek veremez mi? Biliyorsunuz, Merkez Bankası’nın temel görevi fiyat istikrarını sağlamak ve enflasyonla mücadele etmek. Başçı, sunuşunda Merkez Bankası’nın bu görevi yerine getirmeye çalıştığını ve işini yaptığını söylüyor. Merkez Bankası’nın büyümeye katkı sağlamak için yapabileceği en iyi şeyin bu olduğunu ifade ediyor. Öte yandan, enflasyonla mücadelenin tek başına yeterli olmayacağını da vurguluyor ve iktisadi büyüme için hükümetin odaklanması gereken reform alanlarını şöyle sıralıyor: Beşeri sermaye, işgücü piyasası, teknoloji, yenilikler ve fiziki altyapı. Anlıyoruz ki Başçı, açıkça ifade etmese de, iktisadi büyüme konusunda asıl sorumluluğun hükümette olduğunu düşünüyor.
Bütün bunlardan, Başçı'nın yapılan eleştirileri yersiz bulduğu sonucu çıkıyor. Bize ise şunu sormak kalıyor: Eğer Merkez Bankası işini yapıyorsa ve iktisadi büyümeye destek olmak için yapabileceği en iyi şey de buysa, işini yapmayan kim? Hiç dillerden düşmeyen o reformlar neden bir türlü yapılamıyor?
KISSADAN HİSSE
İktisat literatürü, iktisadi büyümenin temel belirleyicisin üretkenliği arttırmak olduğunu söylüyor. Bunun için de Başçı’nın sıraladığı reformları yapmak gerekiyor. Ama dahası var. Bu reformların etkili olabilmesi için kapsayıcı demokratik kurumlara ihtiyaç var. Başka bir deyişle, Ali Babacan'ın dediği gibi, “hukuk devleti olmadan gelişmiş bir ekonomi olmak mümkün değil.” Türkiye’nin önündeki en büyük engellerden biri, hukukun üstünlüğünü sağlayacak ve özgürlükleri güvence altına alacak reformları bir türlü yapmamış olması – hatta bugünlerde iç güvenlik paketiyle tam aksi yönde ilerliyor olması... Yapılması gereken onca reform dururken, ekonomi gündeminin bir tek faiz tartışmalarına odaklanması, sadece zihnimize değil, Türkiye’nin geleceğine de zarar veriyor.