BIST 100 9.145,75 % 0,72
USD/TRY 32,3696 % 0,08
EUR/TRY 34,9663 % -0,15
Piyasalar
9.145,75
% 0,72
32,3696
% 0,08
34,9663
% -0,15
1,0781
% -0,07
47,65
0,00
2.229,87
% 1,60
87,00
% 1,86
En son haberlerden haberin olsun istemez misin?

"Büyüme verisi ekonomiyi yansıtmıyor"

Bilkent Üniversitesi İktisat Bölüm Başkanı Prof. Dr. Refet Gürkaynak, büyümenin halka ne sebeple yansımadığını, enflasyon beklentilerini ve Merkez Bankası'nın kararlarını Bloomberg HT'ye değerlendirdi

"Büyüme verisi ekonomiyi yansıtmıyor"
BUSINESSHT 18 12 2017, 13:39

Bilkent Üniversitesi İktisat Bölüm Başkanı Prof. Dr. Refet Gürkaynak, katıldığı Bloomberg HT canlı yayınında son iki haftada açıklanan işsizlik, büyüme, enflasyon verileri ile Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) faiz kararını değerlendirdi.

Üçüncü çeyrekte yüzde 11,1'e ulaşarak 2011'den bu yana en yüksek seviyeyi gören büyüme rakamının hanehalkı tarafından neden hissedilmediğini Gürkaynak şöyle yorumladı:

"Bunun iki tarafı var. Bir tanesi: Bir büyüme var ve bunun mekanik nedeni, 2016'nın üçüncü çeyreğinde küçülmüş olmamız. Diğer önemli neden ise TÜİK'in geçen yıl yaptığı milli gelir serisi revizyonu.

O revizyonun Türkiye ekonomisi anlayışımızdaki yarattığı tahribat çok büyük. Çünkü bu seriden hiçbirimiz bir şey anlamıyoruz. TÜİK de iyi anlamıyor. Şunu açıkça belirtmeliyim ki bilerek ve isteyerek yanlış veri verdiklerini düşünmüyorum. Yalan söylendiğini düşünmüyorum. Ama bu veri, bizim içerisinde yaşadığımız ekonomiyi yansıtır gibi de gözükmüyor bir türlü. Hem bizim hissettiğimizle, verinin açıkladığı çok farklı olduğu için, hem de bu veriyle bizim gördüğümüz diğer verilerin arasındaki bağ tamamen kopmuş olduğu için."

Gürkaynak, eldeki verinin çok iyi değerlendirilemediğini ifade etti:

"Tanımı gereği üretimle gelir aynı şey. Eğer bir şey ürettiysek bu yarattığımız değerin karşılığı olan gelirler birilerine gitmiş olmak zorunda. Dolayısıyla ülkedeki ortalama gelir geçen yılın üçüncü çeyreğinden bu senenin üçüncü çeyreğine yüzde 11 artmış olmak zorunda. Baktığınızda benimki yüzde 11 artmadı, sizinki yüzde 11 artmadı, kiminki yüzde 11 arttı?"

"BORSA ŞİRKETLERİ BÜYÜDÜ, KOBİLER MUTSUZ"

Şirketler tarafında bir gelir artışının olduğunun altını çizen Gürkaynak, bu şirketlerin de genellikle borsaya açık, büyük şirketler olduğunu hatırlattı. "KOBİ'lere baktığınızda onlar hiç mutlu şekilde konuşmuyorlar" diyen Bilkent Üniversitesi Profesörü "Mesela biz 2010-2011'de de yüzde 10'lar civarında büyüme gösteriyorduk. O zaman ki duyguyu hatırlıyorsunuz; Yüzde 11 büyüyen bir ekonominin içinde yaşayan birinin hissettiği şey 'Tutmayın beni' hissi. Biz şu anda öyle bir ülkede yaşamıyoruz" dedi ve ekledi:

"Şöyle bir örnek vereyim: Çocuğumun ateşi olduğunu düşündüğüm zaman bir derece koyup, elimle de yokluyorum. Derecenin söylediği ve benim hissettiğim çok farklıysa eğer, o zaman esas güvendiğim kendi hissettiğim. Bir yandan çocuğun hâline de bakıyorum. Milli gelir serisi de böyle bir şey. İçinde yaşıyoruz ve bu ekonomiyi biz yaratıyoruz. Ne yaptığımızın da farkındayız. Seri bize yüzde 11 büyüyorsun diyorsa ve biz de buna yakın bir şey hissetmiyorsak, genellikle haklı olan biziz."

"BU HIZDA BÜYÜYORSAK, DAHA FAZLA İŞ YARATILMALI"

Refet Gürkaynak, son bir yılda 1 milyon 300 bin civarında yeni iş yaratılmış olmasına rağmen büyümenin işsizliğe  yeteri kadar yansımamasıyla ilgili olarak şöyle konuştu:

"Aslında işin istihdam tarafı bizim hissettiğimiz şeyle uyumlu. Son birkaç yıldır çok iyi gitmeyen bir Türkiye ekonomisi var. Bu sene özellikle hızlı bozulma olan bir sene değil. Hatta işlerin hafif toparladığı bir sene. Dolayısıyla istihdam yaratmış olmayı zaten bekleriz. İşsizliğin biraz düşmüş olmasını da bekleriz. Bunlar tutarlı veriler. Buradaki tek mesele, bu hikâyenin içine birdenbire yüzde 11 büyüme ya da yıl sonundaki yüzde 7'lik büyüme beklentisinin çıkması. Bizim yüzde 7 diye bildiğimiz şey çok hızlı istihdam yaratan bir şey olmalı.

Bundan 15-20 yıl önce böyle değildi. Yani, Türkiye'deki büyümenin temel kaynağı tarımdan sanayiye ve hizmetlere emek kaymasıyken o zaman neredeyse hiç istihdam yaratmadan düşük katma değerli sektörlerden yüksek katma değerli sektörlere geçişiyle büyüme görüyorduk. Bu artık o kadar yaygın değil. Dolayısıyla yeni iş yaratılarak büyüyor Türkiye. Bu hızda büyüyorsak, bundan daha fazla iş yaratmış olmayı bekliyoruz."

"BÜYÜMEYİ KALDIRACAK ÜRETİM YAPMIYORUZ"

Büyümenin ortaya çıkardığı yan etkilerden biri olarak enflasyonun yüzde 13' e dayanmasıyla ilgili olarak Gürkaynak, Türkiye ekonomisinin üretimle büyümediği vurgusunu yaptı:

"Türkiye hayata geçirdiği bir takım yapısal reformlarla arz yönlü olarak, üretim kapasitesini artırarak büyümüyor. Konjonktürel bir takım politikalarla büyüyor. Özellikle, maliye politikasının son derece genişlemeci olmasıyla, para politikasının gevşek olmasıyla büyüyor. Bunlar talebi artıran unsurlar. Talebi bu şekilde artırdığınızda bir miktar büyüme elde ediyorsunuz. Ama bu ekonomi, o kadar büyümeyi kaldıracak üretim yapamadığı için, yani iş gücünün becerisi buna elvermediği için, kadınların işgücüne katılımı buna elvermediği için, yatırım iştahı birçok nedenle buna elvermediği için yarattığınız talebin epey bir kısmı fiyat artışına ve ithalata gidiyor. Dolayısıyla biz bu iktisat politikasının sonuçlarını yüksek enflasyon ve yüksek cari açık olarak görüyoruz."

"TÜİK HESAPLAMALARINDAKİ GEÇİŞTE BİR SORUN OLDUĞU AŞİKÂR"

Gürkaynak, " Serinin içerisindeki rakamlar anket metodolojisinden resmi beyanlara dönmeye başladı. Eğer büyüme serisi doğruysa, büyüme serisinin metodolojisi konusunda çok büyük soru işaretlerimiz yoksa, seriyi besleyen verilerin içeriğine bakmak biraz daha avantaj sağlayabilir mi?" şeklindeki soruyu da şu şekilde yanıtladı:

"Milli gelir revizyonunda yapılan büyük işlerden bir tanesi, ki mantık olarak doğrudur,  nihayet TÜİK Maliye Bakanlığı ve SGK'ya 'Biz hepimiz devlet kurumuyuz. Bir iş yapılacaksa bunu doğru düzgün yapmak için beraber çalışabiliriz' dedi. TÜİK'in gidip anket yapmakla elde ettiği bilgidense, Maliye Bakanlığı'nın KDV toplarken zaten baktığı 'Kim ne üretiyor, nereden ne gelir elde ediliyor' verisini kullanabiliyor olması gerekir. Büyük değişim buydu zaten. Ama tabii ki sizin benim bu verileri görmüyor olmamız gerekir. Bunun gizli olması gayet makul. Görmediğimiz için burada ne olduğunu bilmiyoruz. Burada da kötü niyetli bir iş yapıldığını düşünmüyorum. Ama bu geçişte bir sorun olduğu çok aşikâr.

Milli gelir seviyesi revizyonu yapıldığı zaman biz birdenbire öğrendik ki zannettiğimizden yüzde 20 daha fazla gelir elde ediyormuşuz. Bu rakam büyük olmakla beraber, böyle bir şeyin olması da normal. Yani eskiden görülmeyen üretim faaliyetlerinin sonradan fark edilmesi, dolayısıyla ülkede daha fazla üretim olduğunun kabul edilmesi normal. Bunda bir sakınca yok. Ancak büyüme oranlarının bu şekilde bozulması çok sakıncalı. Büyüme oranlarının bu şekilde artmasının da devletin elindeki kayıtlardan gelen veriyle niçin olduğunu anlayamıyoruz."

"MERKEZ BANKASI PASİF. DOĞRUSUNU BİLMESİNE RAĞMEN ELLEMİYOR"

Merkez Bankası'nın önceki dönemlerde Türk Lirası'nın değersizleştiğini gördüğü zaman faizi artırdığı bir politika izlediği, beraberinde birkaç ay içerisinde enflasyonun aşağı çekildiği ve faiz hadlerinin belirli bir sürede normalleştiği ortamın neden görülmediği ile ilgili soruya Refet Gürkaynak'ın yanıtı şu şekilde oldu:

"Merkez bankacılığı işi nihayetinde bir güven işi, bir beklenti yönetimi işi. Yani insanların Merkez Bankası, bir takım şeylere izin vermeyip 'Bu memlekette bu olmaz' demesi lazım. Mesela, ben eğer enflasyonun yüzde 15 olacağını düşündüğümde 'Yok canım Merkez Bankası buna müsaade etmez' diyebilmeliyim. Bu, Merkez Bankası'nın aktivist olduğu bir iktisat politikası anlayışı. Bizde bir zamandır böyle değil. Merkez Bankası pasif, izliyor. Doğrusunu bilmesine rağmen elleyemiyor. Ondan sonra, tam uçurumun eşiğine geldiğimizde düşmeden evvel, 'Aman' diyerek koşup çekiyor bizi. Ama o uçurumun eşiğinde durmaya devam ediyoruz. Bu kuvvetli şekilde güven tesis eden bir iktisat politikası yapma şekli değil. Çünkü Merkez Bankası'nın nerede işin içine gireceğini artık bilmiyoruz. Yıllardır devam eden yüzde 7'lik kabul edilebilir enflasyon oranının yakınına bile gelmedik. Merkez Bankası'nın bundan rahatsız olduğuna dair hiçbir emare yok. Dolayısıyla biz şu anda 'Acaba Merkez Bankası'nın aslında istediği enflasyon ne? ' ya da 'Merkez Bankası'nın hakikaten rahatsız olacağı enflasyon nedir?' diye düşünmeye başladık. Bunun iki basamaklı enflasyon dahi olmadığını görüyoruz şu anda. Onun için de Merkez Bankası'nın 'Ben sadece bu ekonominin külliyen ölmesini engellemek için arada bir büyük müdahalelerde bulunacağım' demenin dışında düzenli olarak 'Enflasyonu kontrol edeceğim' demediği sürece mevcut durumda yaşamaya devam edeceğiz. Dolayısıyla gelecek sene için sormamız gereken soru bu: Hükümet, Merkez Bankası'na 'İşini bildiğin gibi yap. Doğrusunu yap' diyecek mi? Ki derse Merkez Bankası bunu yapmaya kadir. O zaman enflasyonun hızla düşmesini bekleyebiliriz. Ama bunun karşılığı bir süre yüksek faiz olmak zorunda. Merkez Bankası faizleri artıracak, kendisine güven tesis edecek tekrar. Ondan sonra enflasyonun düşmesiyle yavaş yavaş tekrar faizleri indirmeye başlayacak. Bu, dünyanın her yerinde gördüğümüz şey. ABD'de 1979'da yapıldı. Türkiye'de de enflasyonu yüzde 100'lerden buralara bu şekilde indirdik. Ama eğer Merkez Bankası'nın aynı siyasi baskı altında kalacağını ve siyasi baskıya aynı şekilde boyun eğeceğini düşünüyorsak, o zaman önümüzdeki senenin bu yıldan çok farklı olmasını beklemek için çok farklı bir neden görmüyorum."

"PİYASA DUYDUKLARI DOĞRULTUSUNDA TÜRK LİRASI ALDI"

Piyasa 75 ila 100 baz puan faiz artışı beklerken Merkez Bankası'nın 50 baz puanlık faiz artırımına gitmesini de değerlendiren Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Gürkaynak, İnsanların 100 baz puan faiz artışı beklemesine yol açıp, faiz artışına gidilmemesini yanlış bulduğunu söyledi:

"İlk önce birileri 'Merkez Bankası faiz artırabilir' demeye başlıyor. Ondan sonra başka birileri bu 100 baz puanı telaffuz etmeye başlıyor. Sonra bu, yatırımcı raporlarında görülmeye başlıyor. Merkez Bankası, yatırımcılarla konuşurken 'Elimiz kolumuz bağlı değil, korkak değiliz, 100 baz puan söz konusu olur' dediği şeklindeki açıklamalar raporlarda konuşulmaya başlanıyor. Bundan şöyle bir rahatsızlık duyuyorum. Eğer böyle bir bilgi verilecekse kamuoyuna açıkça verilmesi gerekir. Tek tek insanlara söyleyerek değil. Eğer verilmediyse, Merkez Bankası'nın çıkıp 'Bu insanlar bunları söylüyorlar ama biz, kimseye bunu demedik' demesi lazım. Piyasa tepkisinden de bunu görüyoruz. Geçen haftaki eksik faiz artırımına kadar Türk Lirası değer kazandı. Herkes, Türk Lirası'nın değer kazanmasını Merkez Bankası'nın bunları söylemiş olmasına bağladı. Dolayısıyla birileri bunu duymuş, buna inanmış ve dolayısıyla lira değer kazanacak diye lira almaya başlamış."

"TCMB, SİYASETÇİLERİN İKTİSATTAN ANLAMAYIŞINI KULLANIYOR"

Geç likidite penceresinin bir para politikası aracı olmadığını, merkez bankasının banka regülatörü olarak kullandığı bir araç olduğunu söyleyen Gürkaynak, "Merkez Bankamız, siyasetçilerin iktisattan anlamayışını kullanmak için değişik şekillerde para politikası yapıyor" dedi:

"Geç likidite, eğer gün sonunda bir banka "Benim elimde defterlerimi kapatmaya yetecek likidite yok" diyorsa, bu yüzden batmak zorunda kalmasın, ama bunun da bir cezası olsun diye yüksek bir faizden Merkez Bankası'ndan borç almasına izin veren bir araç. Bundan önce de çok uzun yıllardır hiç kullanılmamış bir araç. Allah'tan Türkiye'de hiçbir banka bu borcu almak zorunda kalmadı.

Bizim Merkez Bankamız, siyasetçilerin iktisattan anlamayışını kullanmak için değişik şekillerde para politikası yapıyor. Bunların bir tanesi politika faizini ilân etmeye devam edip, bunu kullanmayıp, bandın üst bandını para politikası aracı olarak kullanmaya başlamaktı. Bu, yüksek bir sıkılaştırma yarattı. Bundan birkaç ay evvel  Merkez Bankası "Benim bir faizim daha var. Zaten yüksek. Ben para politikası faizlerinden borç vereceğime, bankaları bu faizden borç almaya zorlarım. Dolayısıyla bir miktar parasal sıkılaştırmaya gitmiş olurum" dedi. Bunun da faydasını gördük. O sırada Merkez Bankası, bunu kullanmaya başlayınca döviz kuru duruldu. Ben iktisat okuduğum için ne olduğunu anlıyorum ama merkez bankacılığının ne yaptığını anlamak, Türkiye'de işlerin nasıl yürüdüğünü anlamak çok zorlaşıyor."

"MERKEZ BANKASI'NIN ÜZERİNDE SİYASİ BASKI VAR"

İnsanların Merkez Bankası'nın ne yaptığını anlaması için şeffaflığın önemli olduğunu söyleyen Gürkaynak, aksinin yapılmasının kötü bir para politikası olduğunu belirtti:

" Mütemadiyen şu döngüyü görüyoruz: Faizler yükselmesin diye Merkez Bankası'nın üzerinde bir siyasi baskı var. Merkez Bankası, iyi para politikasının faizleri yükseltmeyi gerektirdiğini görüyor. Adı faiz yükselişi olmadan, bu işi yapmak için çeşitli arka kapıdan yollar aramaya başlıyor. Bunlar yeterince etkili olmuyor. Çünkü insanlara 'Merkez Bankası, işini yaptırtıyor' dedirtemiyorlar. Onun için, çok açıkça, geç likidite penceresi bir para politikası aracı değil, bunu kullanarak yaptığınız para politikası da kötü bir para politikası. Öte yandan madem böyle yapıyoruz, bunu doğru düzeyde yapmak gerekir. Bizim elimizdeki enflasyon oranlarıyla, Türkiye'nin riskleriyle, dünyanın geri kalanında artan faizlerle şu anda gördüğümüz faiz oranı, bu ekonomiyi kaldırmıyor. Dolayısıyla Merkez Bankası, bir şekilde lirayı daha cazip hâle getirmek için faiz artırmak zorunda. "

ÜÇ SENARYOLU 2018 BEKLENTİLERİ

Prof. Dr. Refet Gürkaynak, maliye ve para politikaları ile yurtdışından gelen risk iştahı anlamında 2018 beklentilerini şöyle açıkladı:

"Paul Samuelson 'İlla ki tahmin etmeniz gerekiyorsa sık sık tahmin edin' der. Bu, Türkiye için özellikle doğru. O kadar hızlı dalgalanan bir ülkeyiz ki, bugün söylediğimiz hiçbir şey iki gün sonra anlamlı olmayabiliyor. Gelecek seneyle ilgili büyüme biraz daha az beklenmeli. Hem hissettiğimiz, hem ölçülen büyüme. 2017'de talebe verilen bu hızlı körüklemenin devam ettirilmesi kolay değil. Dolayısıyla büyümede bir yavaşlama beklemek gerekir.

Üç senaryo var. Memleket, şu anda olduğu gibi kim kime, dum duma devam eder ama bundan daha kötüye gitmez. Onun için de bu sene gibi bir sene olur. Enflasyon yüzde 12-13-14'lerde, büyüme biraz daha düşük, işsizlik pek düşmemiş...

Diğer senaryo istediğimiz ama beklemediğimiz senaryo: Merkez Bankası gereğini yapar, maliye politikası daha ciddiyetle sadece talep körüklemek yerine yapısal reforma ilişkin işler yapar, siyaset yumuşar, ülke sakinler. O zaman büyümeyi de enflasyonun düştüğünü de görürüz.

Üçüncü senaryoda, bu biriktirdiğimiz dengesizlikler bir noktada elimizde patlar. 90'larda alıştığımız gibi bir kriz değil ama sıkı bir yavaşlama ve borç ödeme dönemi yaşarız. Can acıtır. Bunu yaşayacaksak aklı başında bir iktisat idaresiyle, tercihen daha da fazla büyümeden bu dengesizlikleri yaşamak gerekir.

Yurt dışı tarafında ise şansımız var. Dünyanın geri kalanında işler iyi gittiği zaman bizim risklerimiz daha düşük fiyatlanıyor. Ve şu an dünyanın geri kalanında işler iyi gidiyor. Bir yandan ABD'de faizlerin artmasından zarar görürken diğer yandan orada risk iştahının artmasından, biz çok riskli olduğumuz için, fayda görüyoruz. Avrupa'nın büyümesinden de hem bu faydayı görüyoruz hem de Avrupa bizim en büyük ticaret ortağımız ve bizim ihracatımız, Avrupa'nın büyümesine endeksli. Dolayısıyla Batı Avrupa büyüdüğünde biz gürül gürül ihracat yapıyoruz.  Lira değer kaybettiğinde değil... Lira değer kaybettiğinde ithalatımız azalıyor ama ihracatımız artmıyor. İhracat artışını seneye daha da fazla görmeyi bekliyorum. "

Yukarı

Business HT×