BIST 100 9.716,77 % -0,05
USD/TRY 32,5489 % 0,04
EUR/TRY 34,9242 % -0,14
Piyasalar
9.716,77
% -0,05
32,5489
% 0,04
34,9320
% -0,12
1,0723
% -0,06
44,89
0,00
2.333,35
% 0,04
89,32
% 0,35
En son haberlerden haberin olsun istemez misin?

Merkez bankalarının kârları siyasi baskıları artırıyor

Her daim para basabilme özelliğiyle benzersiz bir finansal pozisyona sahip merkez bankaları, varlıklar ve kredilerle kâra geçse de, bu olumlu hava siyasi baskılarla birlikte dağılıyor

Merkez bankalarının kârları siyasi baskıları artırıyor
WALL STREET JOURNAL 09 05 2016, 16:49

Finansal krizler, merkez bankaları için her zaman bir nakit kaynağı oldu. Artan varlıklardan elde edilen gelir, kredi portföyleri ve bankalardan alınan mevduat ödemeleriyle birlikte merkez bankası kârları da artış gösterdi. Bu beklenmedik kârlar, nakit bağımlısı hükümetler için bir nimet olsa da bilançolar büyüdükçe merkez bankaları üzerindeki baskı da artmaya devam etti.

Bu siyasi baskı, merkez bankalarını asıl görevleri fiyat istikrarı hedefinden saptırabiliyor. Daha da kötüsü "kaybetme korkusu", ekonominin daha geniş bir kesiminin yarar sağlamasını engelleyebiliyor.

ABD Hazine Bakanlığı son iki yılda Amerikan Merkez Bankası'ndan 100 milyar dolar elde etti. 2001'den bu yana en yüksek kârı elde eden Yunanistan Merkez Bankası, 2016'da hükümete aktardığı para 1,31 milyar dolar. İrlanda'da ise bu miktar 1,8 milyar euroyu aştı.

Merkez bankası yetkililerine göre yüksek kârlar, ekonomik hedeflerin tutturulması ve enflasyonun kontrol edilmesi için önemli. Hatta kayıplar bile her zaman önemli olmayabiliyor çünkü merkez bankaları negatif sermayeyle de çalışabiliyor.

2009-2015 yılları arasında İngiltere Merkez Bankası'nın Para Politikası Komitesi'nde görev yapan David Miles'a göre merkez bankasının görevi para kazanmak için varlıklar üzerine oynamak değil, ekonomiyi, enflasyonu ve işsizliği etkileyecek politikalar benimsemek.

İrlanda Merkez Bankası'nın eski Başkan Yardımcısı Stefan Gerlach, geçmişte merkez bankalarının kâr-kayıp endişesini görmezden geldiklerini ve bu endişelerin gelişmelere göre önem kazandığını söyledi.

FRANK-EURO ÇATIŞMASI

İsviçre Merkez Bankası Başkanı Thomas Jordan, 2011'de yaptığı bir açıklamada kârların, alınan kararlarda öncelikli motivasyon olmadığını söylemişti. Ancak İsviçre Merkez Bankası'nın 2015'te euro döviz kurunu bırakması, birçok ekonomist tarafından "yabancı para cinsinden giderek büyüyen kayıpların önüne geçmek" olarak yorumlandı. Banka, geçen yılın ilk yarısında 50 milyar frank kayıp bildirdi. İsviçreli banka üzerinde giderek artan siyasi baskı nedeniyle 2014'te altının beşinci büyük varlık olup olmayacağı yönünde bir referandum gerçekleşmiş, halkın yüzde 76'sı Merkez Bankası'nın altın rezervlerini yüzde 20 seviyelerine çıkarmasını reddetmişti.

Euro Bölgesi'ndeki analistler ise Avrupa Merkez Bankası'nın (AMB) mart ayında mevduat oranı eksi yüzde 0,4'ten daha az olan tahvil satın almasını bekliyordu. Ancak Alman Bundesbank Başkanı Jens Weidmann, mart toplantısı öncesi AMB'yi uyararak böyle bir girişimin merkez bankası için "garanti kayıp" olacağını söylemişti. AMB, kurumsal tahvil satın alacağını duyurarak tahvil satın alma yoluyla ayda piyasaya pompaladığı para miktarını 60 milyar eurodan 80 milyar euroya çıkardığını açıklamıştı.

GÜNAH KEÇİSİ HER ZAMAN MERKEZ BANKALARI

Merkez bankalarının finansal pozisyonlarının bir benzerinin daha olmadığı su götürmez bir gerçek. Bu kurumların sürekli para basabiliyor olmaları, batsalar bile likiditeyi devam ettirebilecekleri anlamına geliyor. Para basmalarıyla sağlanan kârlar ise merkez bankalarını her zaman sermaye çukurundan çıkartabiliyor. Ancak sorun, herkesin bu durumu kabul etmemesinde. Politikacılar, büyük kayıplarda merkez bankalarının politikalarını suçlayacağı gibi, yatırımcılar da kayıpların kapanması için para basmaya başlandığı konusunda endişelenebilir. Bu da enflasyon hedeflerini tutturmada halk gözündeki güvenilirliğin yitirilmesine neden olabilir.

Merkez bankaları, süper düşük enflasyonu canlandırmak için dramatik hamlelere başvurdukça veya büyük varlık alım şemalarından çıktıkça, kayıp riski de giderek büyüyor. Politikacılara hem merkez bankalarından umulmadık kâr beklentisine girmemelerini hem de bankaların kayıplarını paylaşmalarını istemek giderek zorlaşıyor.

 

 

 

 

 

Yukarı

Business HT×