BIST 100 9.103,88 % 0,26
USD/TRY 32,3726 % 0,09
EUR/TRY 34,9450 % -0,21
Piyasalar
9.100,35
% 0,22
32,3720
% 0,09
34,9474
% -0,20
1,0771
% -0,16
47,54
-0,11
2.229,87
% 1,60
87,00
% 1,86
En son haberlerden haberin olsun istemez misin?

Yunanistan’dan alınacak dersler

Yunanistan’ın alacaklılarının önündeki üç seçenek ve Türkiye'nin çıkaracağı dersler

Yunanistan’da seçimler, borç ve gelecek
PROF. DR. REFET GÜRKAYNAK * 06 07 2015, 16:41

Yunanistan’ın borcu ödenemez. Bu iktisadi nedenlerle, ödeme isteği olmayışından değil (ki o da yok), fiziksel nedenlerle, o borcu ödeyecek kaynak var olmadığı için böyle. Bir tercih değil, zorunluluk. Yunanistan’ın borcu milli gelirinin iki katına yakın, yani Yunanlar yemeyip içmeyip bir sene bütün üretimlerini borçlarını ödemeye kullansalar o borç bitmiyor.

Ayrıca, borcun büyük kısmı Yunanistan’ın dışında. Yabancı alacaklılara borç ödemek demek cari fazla vermek demek. Yunanistan ekonomisi o kadar büyük cari fazla vermeye, ülke dışına bir şeyler satmaya kadir değil. Üretimin yüzde 80’i hizmetlerden geliyor ki hizmetler genel olarak ihraç edilemiyor (berberlik hizmetini düşünün). Yunanistan turizm hizmeti ürettiği için bunu dışarı satabiliyor ancak turizmde ciddi bir atıl kapasitesi yok, yani satabileceğini şu anda zaten satıyor. Drahmi’ye geçse aynı turizmi daha düşük Euro karşılığı ile satıyor olacak ki bu borç ödenebilirliğini iyiye değil kötüye götürür. Milli gelirinin yaklaşık yüzde 15’i olan sanayi ve yüzde 5’i olan tarımda ne kadar ihracat yapacak da borçlar ödenecek? Ödenemeyecek.

Bu 2010 yılında da belliydi. İktisat kanunları, ne kadar kanunsalar, ihlal edilebilirler. İnsanlar bunu yapmazlar dediğiniz şeyleri yapabilirler. Fizik kanunları öyle değil. Yoktan bir şey var edilemiyor. İktisatçılığın epey bir kısmı da ne zaman iktisadi kısıtlarla, ne zaman fiziksel kısıtlarla uğraştığınızı anlamak. (Türkiye’de iktisat politikası tartışması bunu anlamayan insanlar tarafından yapıldığı için ortaya bir şey çıkmıyor.) 2010 yılında Yunanistan’ın ödenemez bir borç yükü altında olduğu aşikardı. O sırada AB’nin tercihi Yunanistan’ın batmasının ertelenmesi oldu.

Yunanistan 2010 yılında batmış ya da borçları affedilmiş olsaydı ardından, muhtemelen bu sırayla, İrlanda, Portekiz, İspanya ve İtalya’yı da sürükleyecekti. Arada geçen zamanda bu ülkeler kendilerini Yunanistan’dan tam olmasa bile epey ayrıştırdılar, bulaşıcılık riski azaldı. Ayrıca, Yunanistan’ın alacaklısı olan Avrupa’nın özel sektör bankaları bu alacaklardan kurtuldular, Yunanistan’ın alacaklı kompozisyonu değişti. Şimdi borcu taşıyanlar IMF, AMB ve EFSF (bir nevi Avrupa kurtarma fonu). Bu konuda Uğur Gürses’in 29 Haziran 2015’teki yazısını tavsiye ederim.

Tabii AB kurumlarının sermayeleri genellikle milli gelire oranlı olduğu için özellikle AMB ve EFSF’de de Almanya ve Fransa büyük hissedarlar ve bu kurumların da zararlarını içselleştirmek zorunda kalacaklar ama bankaları batsaydı ortaya çıkacak olan biz bu bankaları neden kurtarıyoruz ekonomi politik tartışmasını yaşamak zorunda kalmayacaklar. Ayrıca, özellikle AMB, özel sektör şirketi olmayıp kapısına dayanacak alacaklıları da olmadığı için uzun süre negatif sermayeyle bile işini yapmaya devam etmesinin önünde büyük bir engel yok.

Şu halde, Yunanistan’ın alacaklılarının önünde üç seçenek olduğunu görüyoruz: 1. Yapmakta oldukları gibi kendi alacaklarının ödenmesi için tekrar borç vermek ve o borçların vadesi geldiğinde yine bu krizi yaşamak, 2. Borçların çok, çok büyük bir kısmını silmek 3. Yeni borç vermeyip var olanları da silmeyerek Yunanistan’ın borçlarını ödeyemeyeceğini ilan etmesine sebep olmak. Bu seçeneklerin hiç birinde borçlar ödenmiyor, hiç birinde Yunanistan rahat etmiyor.

Borçları ödemese bile Yunanistan’ın rahat etmeyecek olmasının da iki nedeni var. Biri, o borç senetlerini tutmakta olan Yunan bankalarının batmış olmaları. Bu bankaları, 2001’de Türkiye’de olduğu gibi, tekrar sermayelendirmekten başka kurtarma yolu yok ancak sermayelendirmek için kaynak da yok. İkincisi, Yunanistan artık kendi yağıyla kavrulmak zorunda ve borçla gelen refaha alışmış bir toplum için bu kolay değil. Bankacılıktan gelen finansal krizin çözülemeyişi reel sektörü daha da kötüye götürüp Yunanistan’ı daha da fakirleştirecek.

Türkiye gibi Yunanistan da üretim ile gelirin tanımı gereği aynı şey olduğunu, var olmayan bir üretimin bölüşümü olmayacağını kabul etmeyi uzun süre reddetti. Bunu zor yoldan öğrenmek gerçekten zor bir iş. Bu zor zamanda Avrupa’nın geri kalanının iki nedenle Yunanistan’a destek olması gerekir. Birincisi Avrupalılık diye bir şey varsa birbirine zor zamanda yardım etmek farz olduğu için (ki bu nedenle Avrupalı Türkiye’nin de az bile olsa komşusuna destek olması gerekir), ikincisi Avrupa’nın geri kalanı biraz daha derli toplu bir hal alabilsin diye Yunanistan’ı yıllarca arafta beklettikleri için.

Burada bu rezalet kimin suçuysa ihale ona kalsın fikri ortaya çıkıyor. Borç ilişkisi bir alacak verecek ilişkisi ve hem borçlu hem alacaklı sorumlu. Yunanistan’a o borçlar zorla verilmedi, Yunanistan büyük bir hevesle borç aldı (Türkiye’nin cari açığın karşılığı olan borçları büyük bir hevesle alması gibi). Öte yandan, Yunanistan’ın ödeyemeyeceği kadar çok borç aldığını görmeyen uluslararası bankalar büyük zarar etmeyi hak ediyorlar, bankanın işi kimin borç vermeye değer olduğunu tayin edebilmek. Yunanistan’ın bütçe rakamlarında yalan söylediğini dünya alem biliyordu, bunu görmemiş olan bankacının o meslekte işi yok. Bu yüzden de ne iyi niyetle borç vermiş olup şimdi alacağını tahsil edemeyen saf bankacı hikayesi doğru, ne de haksızca kendisini sıkıştıran alacaklısına isyan eden vakur Yunan hikayesi.

Yunanistan’da, özellikle gençler, babalarının alıp yemiş oldukları borçları ödemekten imtina etmekle anlaşılır bir şey yapıyor olabilirler ancak bu borçlar o kadar uzak geçmişte alınmış, Türkiye’nin Düyun-u Umumiye borçları gibi değil. Ayrıca borcu ertelemeye çalışmakla aynı şeyi kendi çocuklarına yapmaya çalıştıklarını görmek lazım. Bu haklı tarafı belli olmayan ancak mağduru çok olan durumda Yunanistan’ın yakın gelecekte daha iyiye gitmeyeceğini, üretim tabanı olmayan bir ekonominin fakir olmak zorunda olduğunu görmemiz gerekiyor.

Yukarıdaki analizin Yunanistan’daki seçim sonuçlarından bağımsız olduğunu özellikle vurgulamak gerekiyor. Yunanistan AB’nin borç verme şartlarını kabul etmiş olsaydı kriz ertelenmiş ancak çözülmemiş olacaktı. Kabul etmeyince de bu değişmedi. O borç ödenemez. Benzer şekilde bu Yunanistan’ın Euro Bölgesi'nden çıkıp çıkmamasına da bağlı değil. Para birliğinden çıkmanın, hele bankalar zaten fiilen batmış ve kapalıyken, birçok yolu var ancak Yunanistan’ı on yıl önceki refahında yaşatacak üretimin o ülkede yapılmadığı hangi para birimiyle ölçtüğünüzden bağımsız. Devalüasyon ile ihracata gidecek bir üretim de yok. Bu akıllıca bir hamle ile içinden çıkılacak bir durum değil, fiziksel bir kısıt. Yunanistan aslında Avrupa standartlarında fakir bir ülke, şimdi fakir ülkenin zenginmiş gibi yaşayamayacağını, harcamanın üretimle sınırlı olduğunu görüyorlar. Burada Türkiye için de çok önemli bir ders var.

Yunanistan’ın elindeki büyük kaynak her tarafında apartman dikilmemiş olan tatil bölgeleri, bir kısmı hala bakir olan adaları. Bu kaynağı daha fazla turizm üretmeye kullanmak için gereken sermaye mevcut değil, daha borç almaları da söz konusu değil. Dolayısıyla yakın gelecekte bazı adaların uluslararası girişimcilere uzun dönemli kiralandığını görmek, Türkiye’nin son yıllarda cari açığını finanse etmek için yaptığı gibi yabancılara gayrimenkul satışını teşvik ederek gayrimenkul temelli sermaye girişi sağlandığını görmek beklendik olmalı. Bu da kolay olmayacaktır. Müflis borçlu olmanın hiçbir yönü kolay değil.

Ezcümle, büyük borç büyük acı getiriyor. Borcu kimin aldığı önemli değil, acıyı herkes çekiyor. Bu, kendisi de hızla borçlanmakta olan Türkiye’nin Yunanistan’dan alması elzem olan bir ders.

----

* Bilkent Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi

Yukarı

Business HT×