Birleşmiş Milletler geçen hafta, dünya çapındaki mültecilerin 10 yıldan beri en yüksek seviyeye ulaştığını bildirdi. 2004’de 10 milyon olan mülteciler, 2014'te 14 milyon olarak kayda geçti.
Bu, bazı (mültecilerin sığındığı) ülkelerin sırtına gözle görünürür ve yıllar sürecek ağır bir yük bırakıyor. BM’in konuyla ilgili paylaştığı rapora göre, dünyadaki mültecilerin yarısından çoğu henüz 18 yaşın altında, bu da mülteci statüsünden çıkacaklarında orta yaşlara gelmiş olacakları anlamına geliyor.
Savaş ve siyasi kargaşalar mülteci yaratıyor olabilir ama bu sorunla asıl ilgilenmesi gereken küresel sistem. Ve artık bu sistemin çöktüğünü fark etme zamanı geldi. Ve bunun nedenlerinden biri de, gelişmiş ülkelerin bu konuda çok az şey yapıyor olmaları.
Rakamlardaki artışın sebebi Suriye’de hala devam etmekte olan ve bugüne kadar 32.9 milyon mülteciyi evinden eden savaş. Afganistan ve Somali’yle birlikte Suriye, dünyadaki mültecilerin yarısından fazlasının nedeni. Savaştan kaçanların çoğu, gelişmekte olan bazı ülkelere sığınıyor. Türkiye, Kenya, Ürdün, Etiyopya, İran, Lübnan.. hepsi yarım milyondan fazla mülteciye ev sahipliği yapıyor ve hepsi birlikte dünyadaki mültecilerin yarısından fazlasını barındırıyor.
Mültecilerin durumu ise sığındıkları ülkeye göre değişiyor: Kenya’da mesela Dabaab kampına yerleştirilen sığınmacılar hayatlarını çadırlarda sürdürüyor. Dünya çapında 3 milyondan fazla insan, “geçici” olarak gittikleri ülkeleri ortalama 17 yıl sonra terk ediyor.
Zorlu işsizlik, kamplarda kalanların gıda tedariği için uluslararası topluluğun cömertliğine muhtaç kaldıkları anlamına geliyor. Zorlu işsizlik aynı zamanda büyük bir insan kaynağının israfına neden oluyor ve şiddet dolu bir ortam yaratıyor. Mesela Kenya hükümeti, ülkede yaşanan son terör saldırılarını Dabaab kampına dayandırıyor.
Öte yandan zengin ülkeler, bu sorunlardan tamamen muhaf, bu da belki sorunu halletmek pek birşey yapmıyor olmalarının asıl nedeni olabilir. 267,000 mülteciye ev sahipliği yapan ABD, Kenya’nın mülteci popüslasyonunun yarısı kadar insana, Pakistan veya Türkiye’ninkine nazaran ise 5’te biri kadar sığınmacıya ev sahipliği ediyor.
Kısaca, ABD’nin adam başına yükü Pakistan’ınkinin 10’da biri kadar, Kenya'nın ise yüzde 7’sinden az. Öte yandan ABD’de kişi başı milli gelir Pakistan’a nazaran 11 kat fazla, Kenya’ya nazaran ise 19 kat fazla. ABD, ve diğer gelişmiş ülkeler kalıcı kamp sorunlarını tamamen çözmesi gerekirken sadece gıda ve çadır yardımında bulunarak asıl sorunu çözmüyorlar.
Zengin ülkeler bütün mültecileri kamplardan çıkarıp ekonomiye dahil etmek için çözüm üretmeli: böylesi hem mülteciler, hem de ev sahipliği yapan ülkeler için faydalı olabilir. Mesela Uganda, Rwanda ve Congo’dan gelen sığınmacıları kamplara kapatmak yerine yerel topluluklara dahil olmaya ve çalışmayat eşvik etti. Ülkedeki 385,000 mülteciden sadece üçte biri kamplarda bırakıldı. Ve bu, Uganda’nın da işine yaradı: Götingen Üniversitesi’nden tüketim ve hizmetlere erişim verilerini inceleyen Merle Kreibaum, mültecilerin yerleştiği bölgelerde – dolayısıyla yardım sağlanan bölgelerde - yaşayan Uganda’lıların verilerinde ufak da olsa gelişme kaydetti.
Gelişmiş ülkeler bu bütünleşmeye ev sahipliği yapan ülkelere mülteciler için okul, hastane, yol gibi hizmet ve donanım masraflarını karşılamaya yönelik para yardımı sağlayarak destek olabilir.
Bunun yanı sıra sığınmacılar sayı olarak da geri dağıtılmalı. Mesela bazı Iraklı mülteciler ABD ordusuyla işbirliğinden dolayı tehlikede olduğu için Amerika onlara ülkede imkanlar sağladı. Şimdi aynı cömertliği başka durumlardaki mülteciler için de gerçekleştirebilir. Eğer ABD önümüzdeki 5 yıl içinde, dünya üzerindeki mültecilerin yüzde 10’una ev sahipliği yapsa, bu, ABD’nin bu süre zarfındaki toplam göç akımının yüzde 1’inden az olur.