BIST 100 9.915,62 % 2,05
USD/TRY 32,4534 % -0,26
EUR/TRY 34,7399 % -0,67
Piyasalar
9.915,62
% 2,05
32,4532
% -0,26
34,7406
% -0,66
1,0696
% -0,32
44,70
-0,19
2.334,93
% 0,11
89,56
% 0,62
En son haberlerden haberin olsun istemez misin?

Krizlerden aldığımız 5 ders

Fed Başkan Yardımcısı Stanley Fischer, son 20 yılda yaşanan ekonomik krizlerden çıkartılabilecek 5 dersi sıraladı

Son 20 yılın ekonomik krizlerinden neler öğrendik?
BUSINESSHT 03 06 2015, 17:26

Kasım 1994 yılında başlayan Meksika ekonomik krizinden sonra dünya ekonomisi pek çok krizle karşı karşıya kaldı. Meksika kriziyle başlayan süreçte, Doğu Asya krizinden Rusya, Brezilya, Türkiye ve Arjantin'de yaşanan krizlere finansal sistem ve politika yapıcılar pek çok şokla sarsıldı.

Ve en son 2008 yılında patlak veren Büyük Resesyon ve Amerika'da yaşanan Büyük Finans Kriz'le beraber neredeyse 7 yıl sonra dahi hala etkilerini hissettiğimiz ve 100 yılda bir gerçekleşen büyük finans depremi yaşandı.

ABD Merkez Bankası Fed Başkan Yardımcısı Stanley Fischer 1 Haziran Kanada'daki IMF toplantısında yaptığı bir konuşmada, “son yirmi yılda yaşanan ve neredeyse hepsine bir şekilde dahil olduğu ekonomik krizlerden çıkarabileceğimiz dersleri” sıraladı.

İşte Fischer'a göre krizlerden öğrenebileceklerimiz:

Ders 1: Sıfıra yakın faiz oranı ve para politikası

21. yüzyılın ilk 10 yılında yaşanan Büyük Resesyon'dan önce ders kitapları "likidite kapanı" denilen durum meydana geldiğinde, yani merkez bankasının faiz oranı sıfıra ulaştığında, bankanın faiz oranını sıfırın altına çekemeyeceği için para politikasının daha genişlemeci hale gelemeyeceğini söylerdi.

Ancak Lehman Brothers'ın çöküşünden sonra yaşanan likidite krizinde Fed, "parasal genişleme" (QE) politikaları uygulamaya başladı. Bu politikalardan biri de varlıkları daha uzun vadeli ve büyük çapta alarak uzun vade faizlerini aşağı çekmek ve daha da genişlemeci para politikası izlemekti.

Peki bu politikalar işe yarıyor mu? Ekonometri kanıtları yaradaığını gösteriyor. Örneğin, Avrupa Merkez Bankası'nın izlediği QE politikalarının hem Avrupa faiz oranları hem de uzun vadeli Amerikan faiz oranları üzerindeki etkisine bakarsak, bu uygulamanın işe yaradığını söyleyebiliriz.

Benzer şekilde, yakın zamanda politika yapıcılar faiz oranlarının sıfırın altına da inebileceğini keşfettiler.Bunun nedeni kuru elde bulundurmanın da belli depolama ve sigorta gibi masrafları olması. Faiz oranının sıfırın ne kadar altına inebileceğini bilmiyoruz ama sıfırın en alt sınır olmadığına eminiz.

Ders 2: Normal zamanlarda para politikası

Normal durumlarda para politikası enflasyon ve üretimi, veya istihdamı hedef almalı. Genellikle, merkez bankası yasaları finansal istikrarı da merkez bankasının sorumlulukları arasında sayar. Ancak kurumsal düzenlemeler ülkeden ülkeye veya merkez bankasının sahip olduğu politika araçlara göre değişebilir.

Bir başka konu da faiz oranı ayarlamaları gibi para politikalarının finansal istikrarı sağlamak için kullanılması. Bazı ekonomistler risk primlerini normal seviyelere getirmek için faiz oranlarında artışı desteklese de çoğu merkez bankası faiz yerine makro ihtiyati düzenlemeler kullanılmasını tercih ediyor. Ancak makro ihtiyati araçların tüm finansal istikrar problemlerini çözecek güce sahip olup olmadığı hala kesin değil.

Ders 3: Daha aktif mali politika

Özellikle faiz oranı düşük seviyelerdeyken, mali politikanın işe yaradığını gösteren kanıt çok. Günümüzde ABD'de önemli bir mali politika tartışması yaşanıyor. Amerika'da altyapı zayıflamış durumda ve faiz oranı da olağanüstü düşük seviyelerde. Pek çok ekonomist de Amerikan ekonomik altyapısını geliştirmek için daha genişlemeci bir mali politika izlemenin tam zamanı olduğunu savunuyor. Bu da harcamanın arttığı süre boyunca bütçe açığının geçici olarak yükselmesine izin vermek anlamına geliyor. Bugünkü şartlar altında, yükselen harcama seviyesinin getirileri maliyetinden daha çok olacaktır.

Ders 4: Borç verme mekanizması ve manevi zarar

Likidite krizleri göz önünde bulundurulduğunda, son çare borç verme mekanizmasının neden merkez bankası olması gerektiği çok açık; ancak söz konusu borç ödeme krizleri olunca neden bu kadar basit değil.

Teorik olarak, merkez bankası ve hükümet finansal krize cevap verirken likidite ve borç ödeme gücü problemlerine bakmalı, ancak gerçek hayatta çoğu zaman bu iki problem arasındaki farkı belirlemek zor olabiliyor. Ayrıca, iflas eşiğinde bir şirkete yardım ederken, hükümetin hangi kısımlarının kritik olduğunun belirlenmesi gerekli. Bazı durumlarda, iflas etmiş bir şirketin yeniden şekillenirken iş yapmaya devam etmesi daha mantıklı olabilir. Eğer pek çok sektörle bağlantısı olan ve finansal sistemin büyük bir parçası olan bir banka, veya başka bir finansal kurum, en önemli işlerini sürdürmesi için bir plan olmadan iflas yoluna sokulursa Lehman Brothers'dan sonra görülen büyüklükte bir ekonomik krize yol açabilir.

İşte bu noktada manevi zarar konusu devreye giriyor. Bir şirketin normalde iflas edecekken hükümetin çabaları sayesinde iflastan dönmesi,Wall Street'in iyiliği için diğer sektörlerin feda edildiği yanılgısını yaratabilir. Tabi ki Wall Street'in kurtarılmasının tüm sektörlerin iyiliği için olduğunu savunabiliriz ancak yine de özel sektör kriz durumları dışında şirketlere borç vermekten çekinebilir.

Ders 5: Finansal sistemin regülasyonu ve denetlenmesi

Finansal krizi öngören bir hükümet ve merkez bankasının ilk önce yapması gereken şey iki önemli karara varmak. İlk karar, kısa vadede alınacak ve toplum ve ekonomiye en az zararı verecek önlemlerin belirlenmesi. İkinci karar ise daha uzun vadede finansal sistemi, yaşanan krizin bir daha olma olasılığını düşürecek şekilde yeniden yapılandırmakla ilgili olmalı. Pek çok ülkede hükümet, kanun yapıcılar ve düzenleyiciler, ekonomik düzenlemeleri güçlendirmeli.

Yukarı

Business HT×