BIST 100 8.718,11 % -1,25
USD/TRY 32,3385 % 0,09
EUR/TRY 35,1894 % 0,07
Piyasalar
8.718,11
% -1,25
32,3385
% 0,09
35,1894
% 0,07
1,0869
% -0,03
48,91
0,00
2.159,89
% -0,02
86,74
% -0,17
En son haberlerden haberin olsun istemez misin?

Büyümeyi faiz mi engelliyor?

2015 ilk çeyreği için öncü göstergeler ciddi bir yavaşlamaya işaret ediyor. İhracat arka arkaya iki ay azalırken güven endeksleri zayıflıyor. Sanayi üretimi gerilerken kapasite kullanımı azalıyor. Peki düşük büyüme rakamlarının sebebi yüksek faiz mi?

Düşük büyümenin sebebi yüksek faiz mi?
SELVA DEMİRALP * 07 04 2015, 10:54

2015 ilk çeyreği için öncü göstergeler ciddi bir yavaşlamaya işaret ediyor. İhracat arka arkaya iki ay azalırken güven endeksleri zayıflıyor. Sanayi üretimi gerilerken kapasite kullanımı azalıyor. Bütün bu rakamların ilk çeyrekte sıfıra yakın bir büyüme rakamını bile olası kılabileceğini söyleyenler var.

Peki düşük büyüme rakamlarının sebebi yüksek faiz mi? Kuru ve enflasyonu düşürmek için görece yüksek tutulan faizler düşük büyüme rakamlarının sorumlusu mu? Bu soruya ışık tutması amacı ile şekilde toplam kredi büyümesi (kırmızı çizgi, sol eksen) ve gösterge faizden hesaplanmış 12-ay ileriye dönük beklenen reel faizi (yeşil çizgi sağ eksen) gösterdim.   

 

Bu grafiğe bakarak iki çıkarım yapabiliriz.

1- Reel faiz’deki düşüş: 2007 yılı başındaki yüzde 13 seviyesinden 2015 Mart’ında yüzde 2’ler seviyesine gerileyen reel faiz ciddi bir değişime işaret ediyor. Bu noktada reel faizdeki bu azalmanın altında yatan sebepleri incelemekte yarar var. Eski Fed Başkanı Ben Bernanke’nin geçtiğimiz haftalarda yazdığı blog da bu noktaya değiniyor:

Reel faizde yaşanan uzun vadeli ve istikrarlı düşüş ekonomideki risk algıları ve belirsiz ortamındaki azalma kadar ekonominin uzun vadede göstermesi beklenen performans ile ilgili. Yani her ne kadar nominal faizlerin belirlenmesi para politikasından etkilense de reel faiz daha çok hükümet politikalarından etkileniyor.

2007 sonrasında reel faizde izlenen düşüş global çapta yaşanan likidite bolluğu ile tasarrufların gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere akması ile ilgili. Yani reel borç alma maliyetindeki düşüş trendi esas olarak arzdaki artışın bir sonucu. Peki bu trend başka nelerden etkileniyor? Yine arz tarafından bakarsak borç veren açısında en önemli kriter geleceğe yönelik risk algısı ve belirsizlikler. Eğer bir ülkeye paranızı getirmeyi düşünüyorsanız öncelikli olarak kur, faiz, ve enflasyonda istikrarlı bir ortam istersiniz. Çünkü bu değişkenlerde görülen oynaklık potansiyel getirinizi riske sokar.

Burada şunu vurgulamakta yarar var: Her ne kadar reel faiz enflasyondan arındırılmış olsa da enflasyon görünümündeki belirsizlikler ve istikrarsızlık reel faiz hesaplarını da altüst ettiği için yatırımcı açısından ilave bir belirsizlik ve risk unsuru oluşturur. Dolayısı ile fiyat istikrarı ve merkez bankası bağımsızlığı konusunda yapılacak ilerlemeler reel faizler üzerinde de azaltıcı bir etki yapar. 2001 sonrası dönemde reel faizlerde yaşanan azalmanın bir ölçüde merkez bankası bağımsızlığı ve enflasyon hedeflemesi konusunda atılan başarılı adımlardan kaynaklandığını söyleyebiliriz. Aynı şekilde sene başında Merkez Bankası üzerinde oluşan baskıların da belirsizlik ve risk primini artırmak sureti ile reel faizleri yukarı ittiğini söylemek mümkün.

2- Reel faizin azalma nedenlerine değindik. Şimdi yukarıdaki şekile tekrar bakalım. 2007 başlarında yüzde 13 reel faize rağmen yüzde 40’lar civarında bir kredi büyümesi gözlenirken 2015’te yüzde 2’lere inmiş bir reel faiz ve yüzde 20’lerde seyreden kredi büyümesi ile karşı karşıyayız. Bu resme bakıp son dönemde gözlenen düşük yatırımların sebebi yüksek faizdir diyebilmek mümkün mü? Hayır.

Ceteris paribus, yani ekonomide başka herşey sabit kalır ve sadece reel faiz azalırsa bu durumun kredi büyümesini arttırması beklenir. Yani yukarıdaki grafikte yeşil çizgi ile gösterilen reel faiz zaman içerisinde azalırken kırmızı çizgi ile gösterilen kredilerin artması gerekir. Grafiğin genelinde böyle bir negatif ilişki göremiyoruz. Bilakis kredi büyümesinde artış değil yavaşlama var. Bu durum iktisat teorisinin yanılması anlamına gelmiyor elbette. Bundan ziyade her iki değişkeni de etkileyen üçüncü, dördüncü, beşinci faktörlerin devreye girdiğine işaret ediyor. Yani 2007-2015 döneminde azalan reel faize rağmen krediler de azaldıysa burada yatırım talebinde azalmaya sebep olan faktörleri sorgulamak gerek.

Eğer bir ülkeye yatırım amaçlı olarak paranızı getirmeyi düşüyorsanız uzun vadede siyasal sistemde, hukuk düzeninde, vergi sisteminde önemli değişiklikleri olup olmayacağını bilmek istersiniz. Çünkü bu tür değişiklikler sizin uzun vadeli getirilerinizi birebir etkiler. Çok basit bir şekilde özetleyecek olursak ekonominin geleceğine olan inanç, istikrar, ve kârlılık potansiyeli yatırımların itici gücünü oluşturur. Yani reel faiz düşmesine rağmen potansiyel yatırımcılar ülkenin uzun vadede kârlı bir üretim pazarı olacağına inanmıyorlarsa yatırımları ötelerler. Bu hususlarda atılacak adımlar ise istikrar ve sermaye girişini teşvik edici düzenlemeler, kârlı yatırım ve üretim alanlarının önünü açacak yapısal reformlar gibi hükümetin görev alanına giren adımlardır.

Bu çerçeveden bakıldığında reel faizi 2014 yılı genelinde elde edilen düşük büyüme rakamlarının günah keçisi yapmanın yanlış olduğu sonucuna ulaşıyorum.

Son bir parentez açmam gerekirse 2014 yılında stoklarda görülen artış üreticilerin ellerinde kalan mallara işaret ediyor. İktisatta stok artışı tipik olarak durgunlukların öncü göstergesi olarak algılanır. Çünkü bir önceki dönemde ürettiğini satamayan üretici ikinci adım olarak üretimi kısar ve elindeki stokları eritmeye çalışır. Bu durum 2015 için parlak bir tablo çizmiyor.

İşte bu nedenle ekonomik canlanmayı sağlayabilmek için hükümetin Merkez Bankası’nı eleştirmeyi bir kenara bırakıp yatırımların artmasını sağlayacak iyileştirmelere odaklanması kritik önem taşıyor.

Geçtiğimiz hafta açıklanan istihdam ve teşvik paketinin bu doğrultuda atılmış bir ilk adım olduğunu düşünüyorum.

---

* Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi

Yukarı

Business HT×