PİYASALAR

Türkiye'de kurumlar vergisinin yüzde 83'ünü dört il ödüyor

Türkiye, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile yeni bir döneme girerken, kamuoyu uzun zamandır üzerinde konuşulan yapısal reformlara odaklanmaya başladı. Yeni yönetimden ekonomiden hukuka, eğitimden sağlığa kadar birçok alanda süreçleri etkinleştirecek reformlar bekleniyor.'Business HT Yapısal Reformlar Dosyası'nda uzmanlarıyla reformlar gerektiren alanlar irdelenecek. Dosyanın ilk konuğu KPMG Türkiye Vergi Şirket Ortağı Emrah Akın oldu. Akın Türkiye'nin mevcut vergi performansını analiz ederken, etkin vergilendirmeyi sağlayacak reformlara da değindi.

 Türkiye beş yıl genel seçimin beklenmediği yeni bir yönetim ve hükümet sistemi dönemine adım atarken, artık tüm gözler ekonomideki kırılganlığı minimuma indirecek yapısal reformlara çevrildi. Hazine ve Maliye’den Sorumlu Bakan Berat Albayrak da göreve geldiği günden bu yana basına ve iş dünyasına verdiği demeçlerde sözkonusu reformlara ağırlık verileceği ve bütçe disiplini sağlanacağının altını çiziyor. Reformların, bütçeyi çok yakından ilgilendiren vergi ayağını, bu alandaki sorunları ve çözüm önerilerini KPMG Türkiye Vergi Şirket Ortağı Emrah Akın ile konuştuk. Senelerdir dillendirilen “vergiyi tabana yayma” söyleminin aslında vergi alınan kitlenin genişletilmesi anlamına geldiğini söyleyen Akın, “Bunu, vergi dışı kalan kazanç ve muafiyete sahip mükellef bırakmamak olarak da” tanımlayabileceğimizi söylüyor.

Açıklanan son resmi verilere göre 2016 yılında tahakkuk eden toplam gelir vergisinin yüzde 67,5’ini ve toplam kurumlar vergisinin de yüzde 82,8’ini yalnızca dört il ödedi: İstanbul, Ankara, İzmir ve Kocaeli. “Bu aslında ekonomik bir çarpıklığın vergisel neticesi. Vergiyi tabana yayarken, coğrafyaya da yaymalıyız… Bu dört ili etkileyebilecek örneğin doğal afetler (deprem, yangın vb.) gibi olumsuzluklar bütçe vergi gelirlerini ve ekonomik büyümeyi ciddi biçimde sarsar,” diyor Akın.

"VERGİ AHLAKINDA ZEDELENME"

Cumhuriyet’in kurulmasından bu yana 30’un üzerinde vergi affı kanunu yürürlüğe girdi. Genellikle kriz yıllarının tahribatını ve/veya yurt dışındaki varlıkları ülkeye çekerek cari açığın azaltılmasını öngören bu kanunlardan en sonuncusu Mayıs 2018 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlandı.

Akın vergi aflarında yaşanan bu sıklaşmanın “afla aklanmayı alışkanlık haline getirmiş bir mükellef tipi” yaratacağı uyarısında bulunuyor.

“Bu durum ‘vergi ahlakında’ ciddi bir zedelenme anlamına geliyor. Tam ve zamanında vergi ödemeyi alışkanlık edinmiş mükelleflerde de adalet duygusu ciddi biçimde zedeleniyor ve onlar da aflardan yararlanmaya yönelen bir davranış içerisine girmeye zorlanıyorlar.”

Dönemin Maliye Bakanı Naci Ağbal 2016 yılında yapılan vergi affına yönelik değerlendirmesinde bu tür adımların vergi sisteminde yapısal sorunlara işaret ettiğini belirtmişti. Ağbal, “Üç yılda bir yeniden yapılandırma kanunu yapıyorsak demek ki iyi tahsilat yapamıyoruz. İyi tahsilat yapsak zaten yeniden yapılandırma kanununa ihtiyaç olmaz” ifadelerini kullandı.
Enflasyonist dönemlerde ve büyük ekonomik krizlerde vergi affı uygulamalarının elzem ve yararlı olduğunu söyleyen Akın ise konunun çözümünün eğitimden ve devlette şeffaflıktan geçtiğini savunuyor.

Emrah Akın

“Eğitim müfredatının her alanına vergiye ilişkin noktalar eklemek elzem. Alışverişlerde belge almanın önemi, vergi kaçırmanın kötülüğü, vergilerin sosyal devletin temel finansman kaynağı olduğu gibi hususlar mutlaka çocuklarımıza benimsetilmeli. Vatandaşların, ödedikleri vergilerin kuruşu kuruşuna nereye harcandığını bilmeleri de oldukça önemli. Bu konuda da her vesile ile bilgilendirmeler yapılmalı.”

"TEMEL SORUN ÖTV VE KDV'YE DAYANIYOR OLMAMIZ"

Açıklanan resmi rakamlara göre 2017’de bütçeye giren toplam 536 milyar TL’lik verginin 293,6 milyar TL’sini yani yüzde 55’ini özel tüketim vergisi (ÖTV) ve katma değer vergisi (KDV) oluşturdu.

Emrah Akın vergi gelirlerinde iç ve dış ekonomik dinamizme bağlı olan bu dolaylı vergilerin büyük rol oynamasının “önemli bir tehdit” olduğu uyarısında bulunuyor.

“Örnek verecek olursak, bir iç ekonomik durgunluk tüketicilerdeki satın alma kararını olumsuz etkiliyorsa, satın alınmayan mal ve hizmetler doğrudan KDV ve ÖTV kanalından derhal bütçeye olumsuz yansıyor. Vergi gelirlerimiz içinde gelir ve kurumlar vergisi gibi doğrudan vergilerin payını artırmak hayati önemde.” 

FİTCH'E GÖRE TİCARET SAVAŞLARI TÜRKİYE'YE OLUMLU YANSIYACAK
 

Bu noktada ise sorun en başta öne çıkarılan noktaya dönüyor: Türkiye’de beyana tabii toplam gelir ve kurumlar vergisinin çok büyük bir kısmını yalnızca dört şehir ödüyor ve bu iki verginin bütçe içindeki payları dolaylı vergilere oranla düşük.

“Haziran 2018 sonu itibariyle 1 milyon 900 bin civarında gelir vergisi, 786 bin civarında da kurumlar vergisi mükellefimiz olması son derece düşündürücü. Gelir ve kurumlar vergisi mükellef sayısını ve doğrudan vergilerin miktarını artırmaya yönelmiş bir reform, GSYH’nin yüzde 20’leri mertebesinin üzerinde seyreden “kayıt dışılığı” önleme bağlamında da önemli bir adım olacaktır.”

“GELİR VE KURUMLAR VERGİSİ MÜKELLEFLERİNİN SADECE YÜZDE 1,68'İ İNCELENEBİLMİŞ"

Yapısal reformlar içerisinde en önemli başlıklardan birinin de vergi denetimi olduğunun altını çiziyor Akın.

Geçtiğimiz yıl gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin sadece yüzde 1,68’inin incelenebildiğini belirten Akın, bu oranın yüzde 3’lere çıkarılması gerektiğinin altını çizerken, vergi incelemelerinin büyük kısmının resmi ve özel kurumlar arasındaki veri paylaşım sistemleri üzerinden otomatize edilmesi gerektiğini söylüyor.

Akın, bu konudaki yapısal reform önlemlerine dair önerilerini şöyle sıralıyor:

“Vergi incelemesi konuları daha çok transfer fiyatlandırması, uluslararası vergi planlaması ve matrah aşındırması gibi alanlara odaklanmalı. Daha şeffaf ve öngörülebilir bir vergi incelemesi sistematiğine de ihtiyacımız var. Mükellefler hangi zamanlarda ve/veya hangi işlemleri yaparlarsa incelenebileceklerini bilmeli ve ona göre kendilerini hazırlayabilmeliler. Gelir İdaresi Başkanlığı ile şirketler arasında imzalanan ‘peşin fiyatlandırma anlaşmalarının’ da hem süreci basitleştirilmeli hem de anlaşma sayısı yıllık 50-60’lara ulaşmalı. Bu sayede mükellefler anlaşma yaptıkları konularda incelenme riskini bertaraf edebilmeli.” 

TÜSİAD BAŞKANI: YAPISAL REFORM KELİMESİNİN İÇİNİ BOŞALTTIK