Reel sektörün döviz açığı sadece kendi sorunu mu?
TCMB Finansal İstikrar Raporu, reel sektörün döviz açık pozisyonunda çarpıcı sonuçlar ortaya koydu
Dolarda küresel yükseliş Türk Lirası'nda yaşanan sert değer kaybını genişletirken, reel sektörün yüksek döviz açık pozisyonu tartışılmaya devam ediyor.
TCMB'nin dün yayınladığı Finansal İstikrar Raporu ise çarpıcı sonuçlar ortaya koydu. Rapora göre döviz borcu büyük ölçüde kamu özel işbirliği projelerinden kaynaklanıyor.
BORCUN ANA KAYNAĞI: KAMU ÖZEL İŞBİRLİĞİ PROJELERİ
TCMB'ye göre reel sektörün döviz borcundaki bu artış büyük ölçüde altyapı yatırımı projeleriyle ilgili. Kamu özel sektör işbirliği projelerinde önemli bir artış yaşandığını ve toplam rakamın son 10 yılda 140 milyar dolara ulaştığını tahmin eden TCMB, söz konusu sektörlere göre değişmekle birlikte ortalama 10-49 yıl gibi çok uzun inşaat ve operasyon dönemlerinin bulunduğunu ve bunun da 10-15 yıl vadeli döviz borçlarıyla finanse edildiğine dikkat çekiyor.
TCMB reel sektörün döviz cinsinden kredilerinin toplam 46 milyar dolarını bu projelerle ilgili olduğunu ve 31 milyar dolarının kamu hizmet/ürün satın alma, kiralama veya dolaylı garanti yöntemleriyle kur ve talep risklerine karşı korunduğunu belirtiyor.
ŞİRKETLERİN SADECE KENDİ SORUNU DEĞİL
BNP Paribas'a göre bu durum döviz açık pozisyonunun şirketlerin sadece kendi sorunu olmadığını gösteriyor.
Kurumun analistleri bugün yayınladıkları notta, "TL'de değer kaybı döviz açık pozisyonu olan şirketler için sadece kısa vadeli bir sürdürülebilirlik sorunu olmaktan çok kamu mali dengesine de yansıyabilecek bir yapısal mesele" dedi.
Daha önce Meksa Yatırım VİOP Direktörü Ergün Tekgül de TL'nin değer kaybı karşısında en büyük zararın yaşandığını belirttiği reel sektörün geldiği noktada sorunların mikro boyuttan çıkıp makro bazlı etkiler yaratabileceğini belirtmişti. Döviz ödemesi olan şirketlerin son iki senede dolara karşı ortalama yüzde 60 değer kaybı yaşayan TL etkisi ile birlikte risklerini yöntememeye başladıklarını belirten Tekgül, sorunu hedge refleksinin zayıf kalmasına bağlamıştı:
"Yalnız buradaki asıl sorun başkadır. VİOP kurulduğu günden bu yana döviz riski olan şirketlerin çoğuna seminerler/eğitimler gerçekleştirerek risklerini nasıl yöneteceklerine anlatmaya çalıştık. VİOP piyasasının asıl kuruluş amacı olan finansal/finans dışı ürünlerin hedging/korunması şirketlerimize yeterli düzeyde anlatılmaya çalışıldı. Fakat şirketlerin döviz risklerini yönetme/koruma geri dönüşleri zayıf kaldığı için şuan yaşadıkları riske karşı çözümsüz kaldılar. Gerek futures gerekse opsiyonlar ile risklerini kademeli yönetebilecekken şu an yaşadıkları sorun ne yazık ki sadece mikro bazlı değil makro bazlı da etkiler yaratabilir. Her koşulda reel sektörün bundan sonra VİOP piyasamızdan daha çok faydalanmaları gerektiğini düşünmekteyim."
ÖZEL SEKTÖR 102 MİLYAR DOLAR KISADA
TCMB tahminlerine göre Ağustos sonu itibariyle reel sektörün döviz açık pozisyonu 201 milyar dolara ulaştı. Eylül itibariyle Türkiye'nin 1 yıl veya daha az sürede vadesi gelen dış borç rakamı 164,7 milyar dolar. HSBC Global'ın güncel projeksiyonlarına göre 2017'de Türkiye'nin ihtiyaç duyacağı dış finansman ise 200 milyar dolar.
BNP Paribas özel sektörün toplam kısa pozisyonunu 102 milyar dolar olarak hesaplıyor ve ekliyor:
"Özel sektörün kısa pozisyonu 2015 sonunda 75 milyar dolardı. 2006'da ise 28 milyar dolar fazla veriyordu ve o tarihten beri şirketlerin döviz riskinde önemli bozulma yaşanmakta."
TCMB, Finansal İstikrar Raporu da BNP Paribas'ın dikkat çektiği eğilimi doğruluyor. Raporda, "Finansal olmayan özel sektör firmalarının net döviz açık pozisyonu artış eğilimini sürdürmektedir" ifadesine yer veren TCMB, firmaların açık pozisyonu TCMB döviz rezervlerine oranının yüzde 200 ve bir yıllık toplam mal ve hizmet ihracatına oranının da yüzde 100’e yaklaştığını belirtiyor.
DÜNYA ORTALAMASININ ÜZERİNDE
IIF verilerine göre Türkiye, finans sektörü dışı şirket borçları/GSYH oranı incelendiğinde Çin hariç tutulduğunda gelişen dünya ortalamasının üzerinde kalıyor. 2008'e göre 26pp artan oran 1Ç16'da yüzde 56,3'e ulaştı. Çin hariç gelişen piyasalarda bu oran yüzde 53,5 ve Çin dahil edildiğinde yüzde 62,4.