BIST 100 9.079,97 % 3,10
USD/TRY 32,3654 % 0,07
EUR/TRY 35,0178 % 0,00
Piyasalar
9.079,97
% 3,10
32,3654
% 0,07
35,0178
% 0,00
1,0789
% 0,01
47,65
-0,28
2.229,87
% 1,60
87,48
% 1,61
En son haberlerden haberin olsun istemez misin?

"Trump, Suriye hariç her konuda Obama karşıtı"

ABD'nin eski Orta Doğu danışmanı Dennis Ross, ABD'nin Orta Doğu politikasını Business HT'ye değerlendirdi.

"Trump, dış politikada karışık sinyaller veriyor"
DİLARA SARI 16 01 2018, 09:46

Amerika Birleşik Devletleri dış politikası son zamanlarda olmadığı kadar fırtınalı günlerden geçiyor. Başkan Donald Trump çağında Kudüs kararı, İran karşıtlığı derken nüanslı retorikten gittikçe uzaklaşan Amerika Birleşik Devletleri, bölgede henüz net bir strateji planına karar verememiş gibi duruyor.

James Baker, Warren Christopher ve Madeleine Allbright gibi birçok dışişleri bakanıyla yakın çalışmalarda bulunmuş; George H.W. Bush ve Bill Clinton gibi farklı başkanlar altında Orta Doğu danışmanı olarak görev yapmış ve Obama hükümeti Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’a özel danışmanlık yapmış Dennis Ross’la ABD’nin Orta Doğu’da değişen yüzünü konuştuk. 

ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması son zamanların en çok konuşulan dış politika kararlarından biri oldu. Sizce bu Amerika’nın İsrail-Filistin problemine yaklaşımı açısından yeni bir dönemin habercisi mi? Kudüs kararı barış sürecinin devamını nasıl etkileyecek?

Kudüs’ü tanıma kararı hükümetin barış çabalarının nasıl etkileneceği tam olarak düşünülmeden alınmış gibi duruyor. Karar Kudüs’ün belli kısımlarının her zaman İsrail başkenti olacağını kabul ederken, özellikle Doğu Kudüs’te Filistin’lerin hak iddia ettikleri bölümler olduğunu yok sayıyor. Filistinliler ve Araplar, Tapınak Tepesi ve Doğu Kudüs’te hak iddia ettikleri yerleri teslim etmiş gibi görünemezler.

Bu bakış açısından bakıldığında hükümetleri barış sürecinde rol oynayacak önemli Arap liderleri—özellikle Filistin lideri Mahmud Abbas’ın zayıflığı göz önüne alındığında—baştan reddetmek zorunda bırakılmayacakları bir plan dahilinde hak iddialarının müzakerelerle kararlaştırılacak olduğuna dair güven duygusuna ihtiyaç duyuyorlar. Başkan Trump, İsrail hükmünü bazı yerlerde kabul etmeyeceğini ve müzakerelere ön yargıyla yaklaşmayacağını söylerken aslında üstü kapalı bir şekilde Filistin’in bazı haklarını tanıdığını söylemek istiyor. O zaman bunu açık olarak söyleyebilmeli. Abbas için bu yeterli olmayacaktır, ama barış süreci konusunda kendilerini daha fazla göz önüne çıkarmaya meyilli olmayan diğer Arap liderleri için yararlı olabilir. 

 

Sizce barış sürecine dair herhangi bir umut var mı? Gerek ABD hükümeti, gerek İsrail hükümeti, gerekse bölgenin diğer hükümetleri sürece nasıl yaklaşmalılar?

Zor olan sürece yeniden inanılmasını sağlamak ve olasılık hissi yaratmak. İsrail ve Filistinliler konu niyetleri olunca birbirlerine hiç inanmıyorlar. İsrailliler, Filistinlilerin Yahudi vatanı olarak İsrail’i asla kabul etmeyecekleri görüşünde. Filistinliler ise İsrail’in kontrol altına aldıkları alanları asla geri vermeyeceğini ve Filistin’in bağımsızlığını asla kabul etmeyeceğine inanıyorlar. Ben inanıyorum ki bir şeylerin olası olduğu hissini yeniden sağlamak mümkün. Filistinliler İsrail’in bölgeye tarihi bağlarla bağlı olduğunu görmeliler—nasıl ki milli bir Filistin hareketi var, milli bir İsrail hareketi de var. Aynı zamanda İsrail de ileride Filistin toprağı olacak yerlerde inşaat yapmayı durdurmalı. İsrail yeşil çizgiye sadık kalan ve herhangi bir barış düzenlemesinde İsrail toprağı sayılabilecek yerlerde inşaat yapabilir, ancak bu blokların dışında inşaat yapmamalı.

Dennis Ross

İran’ın bölgedeki önemi göz önünde bulundurulursa, ülkedeki son gösterileri nasıl yorumlarsınız? Son gelişmeler ve muhtemel sonuçları Trump hükümetinin İran’a olan yaklaşımını etkiler mi?

İran’daki son protestoların rejimle ilgili daha derin problemleri yansıttığını düşünüyorum. Eğer 80 şehirde huzursuzluk yaşanıyorsa ve bu huzursuzluk rejimin temel unsurlarından olan kırsal kesim, orta-alt ve alt sınıftan geliyorsa tüm bunlar hoşnutsuzluğun derinde olduğunu gösterir. Ülkede yolsuzluk, ekonomide dini kesimlerin ağırlığı, Devrim Muhafızları Ordusu, bölgedeki ve Suriye’deki harcamalar gibi birçok konuyla ilgili derin bir kırgınlık mevcut. Bence Trump hükümeti akıllılık edip Devrim Muhafızları’na ve Besic kuvvetlerine karşı yeni göstergeler koymalı. Bu tarz göstergeler halkın öfkesinin kaynağına dikkat çektiği gibi protestoları durduran kuvvetlere de dikkat çekmiş olacaktır. 

 

ABD’nin Orta Doğu politikalarıyla ilgili farklı pozisyonlarda, farklı hükümetler için, görev yaptınız. Trump hükümetinin bölgeye yaklaşımında ne farklılıklar görüyorsunuz? Bölgenin geleceğini temelli etkileyecek değişiklikler mevcut mu?

Trump hükümetini önceki hükümetlerden genel olarak ayırmak daha kolay. Önceki hükümetler belli bir seviyeye kadar Amerika’nın uluslararası düzenin koyduğu kuralların garantörü olarak görülmesine kendilerini adamışlardı. Bu hükümet bu konuda karışık sinyaller veriyor; Trans-Pasifik Ortaklığı’ndan ve iklim anlaşmalarında uzaklaşmaya bu denli hazır olması bu tarz düzenlemelerden hoşlanmadıklarını gösteriyor—bu düzenlemeler kurallı bir sistemin ilerlemesi için zorunluluk olsalar dahi. Bu sinyaller Orta Doğu’da da karışık. Başkan Trump Suriye hariç her konuda Obama karşıtı politikalar izliyor. Ama Suriye’de yaklaşımı aynı. İŞİD’e yaklaşımı da Obama prensiplerinin devamı, çatışma kuralları ve ordu hedefleri hakkında daha rahat olsa da. Retorik olarak İran’a karşı stratejisi sert görünüyor, ancak pratikte herhangi bir farklılık yok. Hatta İran’ın etkisini en çok hissettirdiği ve gücünü göstermek için askeri yapıya en çok ağırlık verdiği konu Suriye—ama biz bu konuda İran’a karşı çıkmamaya ve oradaki İran gücünü kontrol altına almamaya devam ediyoruz. Belki bu değişecektir, ama Başkan belli ki İran’la ilgili olan koalisyonları korumayı çok da umursamıyor. Ve bu onu hem Bush, hem Obama hükümetlerinden ayrı kılıyor. İsrail-Filistin hakkında süreci devam ettirme isteği diğer hükümetlerle benzer—önceki hükümetler Kudüs kararına benzer bir karar almamış olsalar bile.

ABD’nin yakın gelecekteki Orta Doğu politikası adına beklentileriniz neler?

ABD Başkan Yardımcısı Michael Pence’in gezisinin odak noktası teröre karşı alınacak önlemler olmuştur diye düşünüyorum—Mısır ve Ürdün İŞİD’i vurgulayıp, tehdit edici unsurlar hakkında konuşması söz konusu. İki ülke de ABD desteğini retorikten öte belirgin olarak görmek isteyecektir. Ürdün, özellikle Kudüs kararı sonrası ABD hükümetinin barış sürecinde Arap hükümetlere sağlayabileceği korumayı öğrenmek isteyecektir. Hiçbir lider geri adım bekleyemez ve beklememeli; ama ortak prensiplerin ve iddiaların baştan vazgeçilmediğini gösteren söylemler işlerine gelecektir. Ürdün ve Mısır’ın yapacağı akıllı şey Başkan Trump’ın sözlerini Doğu Kudüs’teki Filistin ihtiyaçlarının müzakere masasına taşınacağına dair güvence olarak aldıklarını Başkan Yardımcısı Pence’e bildirmek olacaktır.

Yukarı

Business HT×