Malum, ısınmak için hepimizin kombilere hücum ettiği bu kış aylarında hızla artan gaz kullanımımız göz önüne alındığında bu soruya bir çoğumuzun cevabı şüphesiz hayır olacaktır. Haksız da sayılmayız aslında!
2017 yılında Türkiye’nin doğalgaz tüketim miktarı bir önceki yıla göre yüzde 16,29 artışla 53,48 milyar metreküpe ulaşırken aynı yıl doğalgaz ithalatımızda yüzde 19,20 artarak ilk defa 50 milyar bandını aştı ve 55.25 milyar metreküpe ulaştı.
Bölgesinde en yoğun enerji ithal eden ülke olması sebebiyle ithalat faturası zaten yüksek olan Türkiye geçtiğimiz yıl enerji kaynaklı ithalata daha fazla para ödedi. Bloomberg verilerine göre yılın en soğuk aylarından Aralık için 2016’da 2 milyar 856 milyon 955 bin dolar olarak kayıtlara geçen Türkiye'nin enerji ithalat faturası Aralık 2017’de yüzde 35,3 artişla 3 milyar 865 milyon 700 bin dolar oldu.
Fakat bu yüksek rakamların bizleri yanıltmasına izin vermemekte fayda var. Türkiye gibi enerjide kaynak bağımlılığını azaltmak için gerek yerli kaynak kullanımını maksimize etme gerekse yenilenebilir kaynakların enerji talebi içindeki payını yükseltmeye çalışan bir ülke için koşullar zaten yeterince zor.
Henüz gelişmekte olan bir ülke olarak bir yandan sanayi ve üretime ağırlık vermeye çalışırken diğer yandan(yasal mecburiyeti olmadığı halde) iklim değişikliğiyle mücadele etme gayretinde olduğumuz gözönüne alındığında hareket alanımızın kısıtlı olduğunu söylemekte fayda var.
Zaman faktörü de dikkate alındığında mevcut şartlar altında elimizi en çabuk ve en çok güçlendirecek enerji türü olan nükleer enerjide bile yatırım sürelerinin 5 yıl’dan az olmadığı bir ortamda arzu edilen çözümlerin çok kısa sürede istensede sağlanamayacağı aşikardır.
Aslında Türkiye’de doğalgaza olan talep daha cok mevsimsellik etkisiyle karşı karşıya.Şüphesiz, mevsimselliğin en önemli faktörlerinden biri ısınma talebi fakat mevsimsellik etkisi sadece üşüdükce ısınmak için doğalgaza ağırlık vermemizle açıklanamayacak kadar da komplike bir konu.
Şu bir gerçek ki, Aralık’dan başlayıp Şubat’a devam eden 3 aylık en soğuk dönemde Türkiye doğalgazı en yoğun şekilde talep ederken, Mayıs-Eylül döneminde bu talep en aza inmekte. Ve, Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi’ne göre bu taban tabana zıt dönemlerdeki talebin birbirine oranı giderek artmakta.
Komite bir diğer raporunda bölgesellik etkisine dikkat çekerek, Istanbul-Ankara gibi illerde aynı mevsimde farklı derecelerde ki soğuğa maruz kalan abonelerin bile değişen tüketim miktarlarıyla doğalgaz talep eğrisini yukarı çekebildiklerini göstermiştir.
Benzer şekilde doğalgaz santrallerinde elektrik üretimi de talebi yukarı çıkarmakta.Kaynaklar açısından bakıldığında, EUAS raporları 2016 yılı itibariyle, toplam elektrik üretiminin yüzde 33,9'unun kömürden, yüzde 32,2’sinin doğalgazdan, yüzde 24,7’sinin hidrolik kaynaklardanve geri kalan yüzde 9,3’ününde rüzgar, jeotermal ve güneş enerjisi gibi kaynaklardan karşılandığını belirtmiştir. 2015 yılı ile kıyaslandığında doğalgaz ve hidrolik kaynaklardan yararlanma oranında diğer kaynaklara görenispeten düşüş görülmüştür.
Yukarıda bahsettiğimiz parametrelerin yanında, doğalgaz talebimiz azalıyor mu gibi bir soruya net cevap vermeyi zorlaştıran‘kuraklık, sanayinin durumu, altyapi, tedarik, iyileştirme ve sistem genişletmesi’ gibi bir dizi farklı neden de sıralanabilir. Çünkü bu faktörlerden her biri öngörülüp/görülememe durumlarına bağlı olarak doğalgaz’dan bugün vazgeçilse yerine neyin neyle ikame edileceğinin iyi hesaplanmadığı bir zeminde Türkiye’yi sıkıntıya sokabilir.
Yine kaldı ki, Türkiye Rusya, Iran ve Azerbaycan gibi ülkeler ile çeşitli tarihlerde imzaladığı gerek BOTAS gerekse özel enerji şirketlerine ithalat hakkı veren uzun dönemli anlaşmalara tarafdır. Ve bu anlaşmalarin her biri oranları yüzde 80 ile 100 arasında değişmek üzere‘al-yada-öde’ kısıtı gibi ağır şartlara bağlanmıştır. Dolayısıyla, yenilenip yenilenmeyecekleri henüz belli olmayan ve en erkeni 2021 yılında sona erecek olan bu anlaşmalar bitmeden Türkiye’nin taahhüt ettiği alım rakamlarının altına istesede düşemeyeceği gerçeği ile karşı karşıya.
Bunun yanında boruhattı ve depolama tesisleri gibi altyapı eksiklikleri de Türkiye’nin doğalgaz talebinde etkin rol oynayan faktörlerden. Doğu’da Iran ve Azerbaycan’dan ithal ettiği 14.1 milyar metreküplük gazı sanayi ve konut tüketiminin daha fazla oldugu batı bölgelerine ulaştıran boru hatlarında kapasite darboğazı yaşayan Türkiye bu sorununu Hanak, Sivas, Doğubeyazıt ve Sungurlu’da inşaasına başladığı kompresör istasyonlarıyla aşmaya çalışıyor.
Gerek bu sebeple gerekse depolama tesislerindeki yetersizlikler yüzünden çok soğuk gecen bir kac kışı arzu ettiği kapasite artışlarını gerçekleştiremeyip zorlanarak geçiren Türkiye’nin önünde bu tür altyapı eksiklikleri de problem olarak durmakta.
Büyüklüğüyle dünya çapındaki projeler arasınagiren 1000 MW’lik YEKA ihalesi ve diğeryenilenebilir enerji yatırımlarına verdiği destekle Türkiye aslında komşularından yüksek paralara satın aldığı bir enerji kaynağından başka bir enerji türüüretmek ve bunu kullanmak konusunda istekli olmadığını gösteriyor. 2023 hedefleri de bununla örtüşür durumda. Ama budemek değil ki (jeo)politik ve ekonomik zeminin elvermesiyle birlikte örneğin Kuzey Irakveya Doğu Akdeniz’de üretilecek gazın ülkeye girişi, ve böylecedaha ucuza mal edilebilecek elektriğin Bulgaristan ve Yunanistan’a ihracatı desteklenmeyecektir.
Aksine kaynak çeşitliliğini geliştirmeyi başarmış bir Türkiye olarak uygun fiyatlarla farklı ülkelerden alacağı gazla uzun süredir üzerinde çalıştığı doğalgaz borsasını oluşturabilir ve zengin doğal kaynakları olmamasına rağmen büyük şirketler ve sektör oyuncularıçıkarabilmişAvrupa ülkeleriyle aynı lige girebilir. Özetle, Türkiye’nin yakın ve orta vadede doğalgaz talebinin azalması şuan mümkün görünmüyor olsa da doğalgaz tüketim şekli ve kullanım alanlarının farklı yönlere evrileceği muhakkak.
*Yükseklisans eğitimini 2006 yılında Yeditepe Üniversitesi’nde tamamlayan Onur Demir, Türkiye doğalgaz sektörü ve Avrupa Birliği kapsamındaki liberalleşme sürecini konu alan doktora çalışmasını Cambridge’de tamamlamıştır. Akademik çalışmalarının yanı sıra 2010 yılından itibaren direktörü olduğu OED Marketing & Consultancy Services şirketinde Güney Asya ülkeleri başta olmak üzere çeşitli şirketlere danışmanlık hizmeti vermektedir.
** Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve BusinessHT'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir. Ayrıca burada yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değil, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Bu nedenle, sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir.